ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 2031
Yazar: İbrahim Tenekeci
ŞÂİRLERİN ŞİİRLERİ VE 'İŞ'LERİ

ŞÂİRLERİN ŞİİRLERİ VE 'İŞ'LERİSözün namusu

Ben şimdi gündem sayfasında yazıyorum. İlgilendiğim, merak ettiğim ve bilgi toplayıp hazırlık yaptığım konular var. Mesuliyet duygusuyla yaklaştığım meseleler. Buna karşılık şu ve şu ‘dünyaya’ vâkıf değilim. Bilgim ve ilgim yetersiz. Gelişmeleri hakkıyla takip etmemiş, kaynaklara gitmemişim. Çünkü başka alanların peşinde olmuşum.

Esasında şunu diyorum: Her konuyu bilmek zorunda değiliz. Bilgimiz ve yeteneğimiz dâhilinde konuşmamız, yazmamız gerekir. Bırakalım da bazı şeyleri işin uzmanları bilsin. Doğru cümleleri onlar kursun.

Peki, her konuda bilgi sahibi olmak mümkün müdür? Değildir. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın imkânı var mıdır? Yoktur. Biliyor gibi yapmak / yaşamak ise muhtemelen çok yorucudur. Güçlü görünmeye çalışmak gibi.

Gazete okuyarak, haber seyrederek, internette gezerek, pekala iç ve dış gündemle ilgili bir intiba edinebiliriz. Elimiz kalem tutuyorsa, bu izlenimi yazıya dökebiliriz. Fakat bu şekilde yeni ve yararlı bir şey söylemiş olur muyuz? Olamayız. Yüz yazının yanına yüz birincisini ekleriz, o kadar.

Bilgiye ulaşmanın kolaylığından söz ediliyor. Kutunun içine ne aradığınızı yazıyorsunuz. Önünüze, doğru veya yanlış, sayfalar dolusu ‘malumat’ geliyor. Çok küçük bir çabayla, gerçi buna çaba denilemez, kitap çıkarabilecek malzemeye ulaşıyorsunuz.

Aynı şeyler, canlı yayınlara alınan birçok ‘uzman’ için de geçerli. Her konuyu rahatlıkla konuşabilen konuklar. Diksiyon da biraz düzgün olunca. Adeta ansiklopedi gibiler. Şurda doğdu, burda öldü, eserleri vs. Benzer şekilde: Kısa tarihi, ekonomisi, nüfusu, komşuları. Bunlar yeterli midir?

Sorular ve sorunlar: İşin hakkı ve sözün namusu? Tecrübe ve yaşanmışlık? Kendine ait bir düşünce?

‘Kendine ait düşünce’ bahsini biraz açalım. Editörlük yaptığımız için önümüze yazılar, karşımıza insanlar geliyor. Çoğunlukla tırnak içi yazıyor ve konuşuyorlar. ‘Bu konuyla ilgili falanca şunu yazmış, filanca şöyle demiş.’ Tavrım şu oluyor: “Tamam, onlar böyle söylüyor, peki sen ne diyorsun? Bana asıl o lazım.”

Şimdi, komşu bir ülkede seçimler yapıldı. Birçok arkadaşımız, hızlıca, Yunan solu uzmanı oldu. Bu arkadaşların bir kısmını tanıyor ve seviyoruz. Öte yandan, sadece bilgi değil, ilgi kirliliği de yaşadığımız söylenebilir. Öyle ya, herkesin her şeyi bildiği bir yerde, kim ne bilebilir? Onca kabalık ve kalabalık arasında, güzel ve doğru olanın da üstü örtülebilir.

***

Buraya kadar yazdıklarımızda, ‘iş’ kelimesi iki kez geçiyor. Özellikle kullandım.

İsmet Özel, Kuşun Ölümü’nü yazmakla, bizlere güzel bir şiir hediye etmiştir. Buna karşılık, Amentü’yle önemli bir iş yapmıştır. Sezai Karakoç’un Balkon’u şiirdir, Hızırla Kırk Saat’i ise kıymetli bir iştir. Örnekleri çoğaltabiliriz. Mehmet Akif’in İstiklâl Marşı ve Çanakkale’si, Necip Fazıl’ın Sakarya Türküsü... Bunların hepsi, milletimiz adına yapılmış, başarılmış büyük işlerdir. Günü değil, önce kendimizi, sonra diğerlerini kurtarma gayretinde olmak. Soru şu: İş yapmaya niyetimiz var mı, yok mu?

Milletçe bir derinlik kaybına uğradık. Eski ve yeni camilerin kitabelerine bakmak bile bize çok şey anlatır. Bu derinlik kaybı içinde, ağaçları bile bizden-sizden diye ikiye ayırmış durumdayız. Keskin ve acımasız ayrışma, yalnız ülkemizde değil, İslâm dünyasının genelinde yaşanıyor. Suriye’den bir kare: Rejim güçleri, karikatür edepsizliğini protesto edenlerin üzerine bomba yağdırıyor. Aynı saatlerde, burada, ıslıkla Onuncu Yıl Marşı'nı çalma ve rekorlar kitabına girme denemesi vardı.

Bütün bunların konumuzla bir ilgisi olabilir mi? Yok gibi görünüyorlar.

Topyekûn bir kafa karışıklığı yaşadığımız kesin. Nasıl anlatmalı? Deneyelim: Cumhuriyet idaresi daha yüz yaşına gelmedi. Buna karşılık, şehrimizin itfaiye teşkilatı üç yüz yaşında. Hayatlarımız da biraz bu duruma benziyor. Çelişkinin içinden sesleniyor gibiyiz. Birilerine yahut bir şeylere yetişme telaşı, bizi her konuda konuşmaya, yazmaya, adım atmaya sevk ediyor. Mesuliyet duygusundan ziyade, görünme ve gösterme arzusu. Öne çıkma çabası. Üstelik, sözün sorumluluğunu taşıma ihtiyacı hissetmeden.

Selam ile selamet arasında bir akrabalık, kardeşlik vardır. Yazı ve yazgı için de geçerlidir bu. Aslına bakarsanız, yazgısı yazı olmayanların her konuda ‘kendini göstermeye çalışması’ normal karşılanabilir. Sağlıklı olmasa da.

Bizi ilgilendiren ise şudur: Kâğıdı, kalemi, sözü ve imkânları emanet bilip iş yapmanın derdinde olmak. Millet ve ümmet adına.

Yazımızı, teselli niyetine, bir atasözüyle bitirelim: ‘Saman olmadan somun olmaz.’

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: İbrahim Tenekeci
29-01-15
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ŞÂİRLERİN ŞİİRLERİ VE 'İŞ'LERİ
Online Kişi: 17
Bu Gün: 380 || Bu Ay: 8.984 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.432 || Toplam Tıklanma: 51.933.459