ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TASAVVUF / TASAVVUF VE TARÎKATLAR
Okunma Sayısı: 2348
Yazar: Mehmed Raif Efendi
RÂBITANIN İSBÂTI

RÂBITANIN İSBÂTI(…) Fakîr, Muhammed bin Halil derim ki râbıtanın mânâsı odur ki, mürîd mürşidine, zâtına, ef’âline, tâatına tam muhabbeti olup o derece ki mürîdin hayâlinden mürşidin rûhâniyyeti kat’iyyen ayrılmamalıdır. Çünkü:

من احب شيئا اكثر ذكره و فكره

buyurulmuştur. Hatta mürîd o muhabbeti sebebiyle mürşidi vesîlesiyle seyr ü sülûkunda şeyhi ile beraber olmayı kastedip o berâberlik berekâtıyla mürîd Hak Teâlâya kolayca ulaşmayı itikat etmelidir. Bu birlikte olmayı kasta râbıta ismi verilir. (…)
(…)

Eğer denilirse “Râbıtaya sâbit delil var mıdır?” Biz de deriz ki “Evet, vardır.” Kitap, sünnet ve kıyas-ı fukahâ ile sabittir.

Kitap ile sübûtu

Hak Teâlânın,

وَابْتَغُواْ إِلَيهِ الْوَسِيلَةَ

kavl-i şerîfidir. Mânâ-yı latîfi: “Allâhu Teâlânın tarafına takarrub ve yaklaşma için vâsıtayı arayınız.” (Mâide, 35) demektir.(1)

NAZM

Eyler isen Rabbine sen ittikâ
Sana olur ona Cennette likâ

İhtimal yok şu cihanda kalmağa
İbtiğa et Hakk’a vâsıl olmağa

Olmadı ise şu cihan içre bekâ
Eyle Rahmanürrahîme ittikâ

Sen vesîle Hak yoluna eyle çok
İttikânın bu hususta misli yok

Aşk-ı Allah inse yürek yâresi
İttikâdan gayrı yok çâresi

Aşk-ı vuslat yara verse bağrına
Ona çâre ittikâdır Allah’ına

Râbıtayı biz vesîle edelim
Hoş vesîle ile Hakk’a gidelim

Eğer “Burada vesîleden murat râbıtadan başka şeydir.” denilirse biz de deriz ki: “Mânâ umûmîdir. Vesîle aramakla emir sâbit oldu ise râbıta vesîlelerin en fazîletlisidir. Çünkü vesîle Peygamberimiz sallallahü teâlâ aleyhi ve sellemdir yahut vekilleridir.

Yine Hak Tealanın,

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

kavl-i şerîfi de râbıtaya işarettir. Resulullah Efendimiz Yahudileri feci azapla korkuttuğunda Yahudiler, “Biz Allahu Tealayı severiz. O Allah ise kendini seveni azap etmez.” deyince bu âyet-i celîle inzal buyuruldu. Mânâ-yı şerifi: “Yâ Muhammed, Yahudi ve Nasâraya söyle: ‘Eğer siz Allah Teâlâyı severseniz bana tâbî olun ki Allahü Teâlâ da sizi sever ve günahlarınızı mağfiret eder. Allah azîmüşşan rahmet ve merhamet edicidir.” (Âli İmran, 31) demektir.

“Bu kavl-i şerîf râbıtaya işarettir.” dedik. Çünkü tâbîlerin ittibâı metbûnun ru’yetini ve yahut tahayyülünü iktizâ eder. Eğer öyle olmazsa ittibâ sayılmaz. Yani bir kimseye tâbî olabilmek için tâbî olunan o kimse ya görülmeli yahut da tahayyül edilmelidir ki ancak o zaman tâbî olmak sahih olur. Peygamberimize tâbî de öyledir. Cismânî yüzü görülmüyorsa rûhânî yüzü tahayyül edilmeli ki tâbî olunabilsin. Bu da râbıta demek olur.

NAZM

Hak Resûle ittibaı eyle sen
Dü cihanda her işin olur hasen

Eyler isen Hakk’a hubbunu kati
İttiba et ol Resûlün ümmeti

Siz ilâha hubbumuz var derseniz
Siz Resûle ittiba edesiniz

Hak Teâlâ sizleri mağfur eder
Dü cihanda sizlere gelmez keder

Âyet-i mezkûreyi etsen fehim
Ta şu ebyat ola ondan fehim

Sünnet ile sübûtu

İmam Buhârî Hazretlerinin zikrettiği vecihle Ebu Bekri’s-Sıddîk radiyallahü anh Hazret-i Resûlü Ekrem Sallallahü aleyhi ve selleme “Ya Resulellah! Rûhâniyetiniz hasebiyle hayâlimden hiçbir an ayrılmıyorsunuz.” buyurdu ki rûhâniyyet hasebiyle hayalde olmaktan murat anlattığımız râbıtadan ibarettir.

Malûmdur ki sünnet ya kavl-i nebîdir, ya fiil-i nebidir yahut takrîr-i nebîdir. Kavl-i nebî, Resûlü Ekrem Efendimizden sâdır olan sözlerdir. Fiil-i nebî, Resûlü Ekrem Efendimizden sâdır olan iştir. Takrîr-i nebî, bir kimseden sâdır olan işi Resûlü Muhterem sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretleri görüp o işi men etmemesidir. Bu makamda zahiri sünnetten murat takrîrî sünnet olmasıdır. Çünkü Resûlü Ekrem Efendimiz Hazret-i Sıddîk’ı bu tahayyülden men etmedi.

NAZM

Bir kimesne etse icra sünneti
Sünnetiyle bula dâim rif’ati

Her işinde sünneti eyle senet
Kıl işine sünneti sen müstenit

İtibarda oldu takrir-i nebî
Fi’li ile hem dahi kavli gibi

Râbıtanın kıyasla sübûtu

Maksûd-bizzâta vesiyle ve maksûda muayyen olan şeyleri (vesîle olduğu haysiyetle) tahayyül etmekte bir beis yoktur. Ancak yasak olan, vesîleyi maksud-bizzat kılmaktır. Fakat bu makamda hal böyle değildir. Münkirlerin ise bu iki şeyin arasını ayırmaya akılları yetmiyor.

Bazı tarikatlarda beyan olunduğu gibi râbıta temessül yolu ile de olur. Bir kimsenin diğer bir kimse sûretine girmesine temessül denir. Eğer mürîd mürşidinin suretinde kendisini tahayyül ederse ona temessül yolu ile râbıta denir. Bu şekil yapılan râbıta bazılarının irat ettiği üzere şüpheden uzaktır.

Râbıta galib ve kuvvetli olduğu zamanlarda mürîd her neye baksa şeyhini görür. Yani her neye nazar etse o baktığı şey mürîde şeyhinin sûretiyle görünür.

Bu fakîre şeyhim râbıta-yı temessül ile Hazret-i Sıddîk-ı Ekber Efendimize râbıtaya emir verdiler. Sıddîk-ı Ekber Hazretlerinin sima-i âlîlerini şöyle tarif ve beyan ettiler. Mübarek sakalları ak, mübarek alnı mihrap gibi bir miktar çukurca ve mübarek vech-i saadetleri nûrânî ve berrak idi.

Mehmed Râif Efendi, Mekâsidu’t-Tâlibiyn, Osmanlı Yayınevi, İstanbul, 1979, s. 136-139

(1)Âyetin tamamının meâli: “Ey inananlar, Allah'tan korkun, O'na yaklaşmaya yol arayın ve O'nun yolunda cihad edin ki, kurtuluşa eresiniz.”

Yazar: Mehmed Raif Efendi
28-03-15
E mail: Mail Adresi Yok
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
RÂBITANIN İSBÂTI
Online Kişi: 23
Bu Gün: 4 || Bu Ay: 6.516 || Toplam Ziyaretçi: 2.215.888 || Toplam Tıklanma: 52.122.061