ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / TASAVVUF
Okunma Sayısı: 2429
Yazar: Ebubekir Sifil
TASAVVUF VE PASİFİZASYON-3

KARMAŞANIN SEBEBİ USÛL-İ DİN VE USÛL-İ FIKIHIN HAYATIMIZDAN ÇIKMASIDIRTasavvuf ehlinin, toplumun sadece ruhî ve ahlakî eğitimine katkıda bulunmakla kalmayıp, aynı zamanda, yeri geldiğinde düşmanla savaşa (cihada) da fiilî olarak katıldığını gösteren pek çok örnek vardır. Bugün bunlara dair bazı örnekler zikredeceğim.

Okuyacağınız isimlerden birçoğu, sınır boylarında bulunan “ribat“larda yaşamış, bir yandan mücahidleri teşci ederek savaşa hazırlarken, bir yandan da onların ruhî hayatlarının inkişafına gayret göstermişlerdir.

    Hâtem el-Asamm: Katıldığı bir seferde, bir dağ üzerinde nöbet tutarken hayatını kaybetmiştir.
    Seriyy es-Sekatî: “Ey iman edenler! Sabredin, (düşman karşısında) sebat gösterin…” (3/Âl-i İmrân, 200) ayetini tefsir sadedinde, “Savaş anında sebat ve istikamet üzere olmakla sabredin” dediği ve İmam Ahmed b. Hanbel tarafından cihaddan dönerken övüldüğü nakledilmiştir.
    Cüneyd el-Bağdâdî: Şöyle dediği anlatılır: “Birgün bir gazveye çıkmıştık. Ordu komutanı bana nafaka kabilinden bir şeyler göndermişti. Bunu hoş görmedim ve ihtiyaç sahibi gazilere dağıttım.
    Ebu’l-Abbas et-Taberî: Tartus‘ta mücahidlere vaz ediyordu. Allah Teala‘nın celalinden, azamet ve kudretinden bahsederken baygın düştü ve hayatını kaybetti.
    Züheyr b. Şu’be el-Mervezî: Şöyle dediği nakledilmiştir: “Canım et çektiğinde, Bizans ülkesine girinceye kadar yemem. Ne zaman ki onlardan ganimet elde ederiz. Eti o ganimetlerden yerim.”
    Ali b. el-Hüseyin: İslam ülkesini Haçlılar‘dan temizlemeye halkı teşvikte büyük rolü bulunan bu sufinin ribatına toplanan insanların, oraya bir “kışla” görüntüsü verdiği kaynakların naklettiği bir husustur.
    “Şam Aslanı” lakaplı Abdullah el-Yuninî: Ttarihçiler tarafından “Heybetli, kahraman, sürekli zikir ve cihadla meşgul olan bir şeyhti. Keşif ehliydi. Ne kadar kalabalık olursa olsun düşmanla savaşmaktan çekinmezdi” ifadeleriyle anlatılmıştır.
    Ebu’l-Abbâs el-Kudsî: Keramet sahibi bir zat olduğu ve Kudüs‘e geldiğinde öküz üzerinde savaştığı için kendisine “Ebû Sevr” lakabı verildiği nakledilmiştir.
    Hasan b. Yusuf el-Mekzun: Kaynaklarda, bin kişilik müridanıyla Haçlı savaşına katıldığı zikredilmiştir.
    Abdurrahman el-Celculî: Haçlı savaşlarından birinde Dimeşk (Şam) girişinde şehid olmuştur.
    el-Haccâc el-Fendulavî: “Allah mü’minlerin canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır” ayetini okuduktan sonra müridleriyle birlikte yaya olarak Haçlı savaşına katılmış ve şehid olmuştur.
    Yahya b. Yusuf es-Sarsarî: Moğollar Bağdat‘ı istila ettiğinde asasıyla 12 düşman askerini öldürdükten sonra şehid düşmüştür.

Bu örneklerin çoğunu “çok bilinen” isimlerin teşkil etmediğini biliyorum. Bu bakımdan bu örnekleri burada kesip, “çok bilinen” isimlerden de birkaç örnek verelim:

    Necmeddin-i Kübrâ: “Kübreviyye” tarikatının kurucusudur. Sadece Tasavvuf sahasında değil, Hadis ve Tefsir gibi “zahirî ilimler”de de yed-i tula sahibi idi.

Moğollar Horasan‘a girdiğinde Cengiz Han ona, Harezm‘i yerle bir edeceğini bildirmiş ve orayı terk etmesini söylemişti. Şeyh ise bunu reddetti, müritlerini toplayarak Moğollar‘ın karşısına dikildi. Elindeki uzun kargıyla savaşa fiilen iştirak etti ve vücuduna saplanan bir okla şehit oldu.

    İzzuddîn b. Abdisselam: Tasavvuf hırkasını, “Avârifu’l-Ma’ârif” yazarı Şihâbuddîn es-Sühreverdî‘den giydi. Zahir Baybars‘ın Moğol saldırısını durdurup geri püskürttüğü ve Moğollar‘ı büyük bir hezimete uğrattığı Ayn–Calut savaşının fetvasını o vermiştir.

İslam ordusunun Haçlılar‘la Mısır‘da giriştiği bir savaşta gösterdiği keramet, Tâcuddîn es-Sübkî‘nin “Tabakâtu’ş-Şâfi’iyye“sinde anlatılmıştır.

    Muvaffakuddîn b. Kudâme: Hanbelî mezhebinin büyük alimlerindendir. 61 yşında iken Bağdat‘a geldi; Abdülkadir-i Geylanî‘nin yanına gitti ve o vefat edene kadar yanından ayrılmadı. Burada “Kadirî” tarikatına girdiğini, yine bir sufî alim olan İbnu’l-Mulakkın‘ın, Kadirî hırkasının kendisine, Ebû Bekr el-Hanbelî, Ebû İshak el-Vâsıtî ve Muvaffakuddîn b. Kudâme silsilesiyle Abdülkadir-i Geylanî‘den geldiğini söylemesinden anlıyoruz.

Keşif ve keramet sahibi olduğu söylenen İbn Kudâme‘nin, düşmanla savaşırken omzundan yara aldığı kaynaklar tarafından nakledilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v) ile tevessüle cevaz verenlerden olduğunu da burada bir not olarak düşelim.

    en-Nevevî: Sufî şeyhi Yasin el-Merrâkeşî (Merrâkuşî)’ye tabi olduğu ve onun edebiyle edeplendiği zikredilen İmam en-Nevevî, Zâhir Baybars‘ı Moğollar‘la savaşması için defaatle teşvik etmiştir.

Devam edecek.

Milli Gazete – 7 Nisan 2005

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Ebubekir Sifil
12-09-15
E mail: ebubekirsifil.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
TASAVVUF VE PASİFİZASYON-3
Online Kişi: 21
Bu Gün: 339 || Bu Ay: 5.729 || Toplam Ziyaretçi: 2.214.341 || Toplam Tıklanma: 52.110.980