ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / ÎMAN VE İSLÂM
Okunma Sayısı: 2184
Yazar: Serdar demirel
GÜÇ İÇİN DÎNÎ İSTİSMAR ETMEK

SÜNNÎ İRAN NASIL ŞİÎ YAPILDI?Güç uğruna dini araçsallaştırmak

21. yüzyılın düzeni kurulurken imparatorluk bâkiyesi devletlerin yeniden imparatorluk refleksleriyle hareket ettiğine tanıklık ediyoruz. İngiltere, Rusya ve İran’a dikkatle baktığınızda bunu görebilirsiniz. Türkiye’nin de Osmanlı-Selçuklu ruhuna vurgu yapması boşuna değildir.

Coğrafya, tarih ve ait olunan medeniyet havzasının derinliği bir ülkenin geleceğinin şekillenmesinde son derece önemli rol oynar. Bir de bu üçüne kıvamını kazandıran din...

İmparatorluk bâkiyesi ülkelerin tarih ve dinle barışarak kendilerini yeniden yapılandırmaya başlaması yeni dönemin bir realitesidir. Meselâ dini bir afyon olarak gören Sovyet Rusya’nın çökmesinden sonra Kilise’nin güçlü bir aktör olarak devlet yönetimine yaklaştırılması, Çarlık Rusyası refleksleriyle açılımlar yapması gözlerden kaçmaz..

Bugünün dünyasında devletler halklarının dinini ve tarihini geleceğin inşaasında yardıma çağırmaktadır. Dinî derinliğini (teo-strateji) bir ayak bağı olarak değil büyük bir imkân olarak bakarlar. Bu meyanda İsrail akla ilk gelen ülkelerdendir.

Bir de İran.. İran da ulusal çıkarlarını mezhebinin Ortadoğu’daki derinliğini kullanarak tahkim etmeye ve hatta emperyal büyüme hesaplarına dayanak yapmaktadır.

İran malum olduğu üzere kendisine “İslâm Cumhuriyeti” diyerek İslâm’a bağlılığını deklare eden bir ülkedir. İslam’a bağlılıktan kastettiği de mahza Şiilik ekolünün öğretilerine bağlılıktır. Ümmetçi değil mezhepçi politikalar yürütmektedir. Bu yüzden dünya Müslümanlarının kahir ekseriyetinin nezdinde meşruiyetini yitirmiştir. Daha da ötesi Ortadoğu halklarının algısında İsrail’le bir nefret objesi olma hususunda yarışacak pozisyona gelmiştir.  

İran buraya nasıl geldi sorusuna bir cümleyle cevap vermeye çalışayım. İran, İslâm’ın emrine girmesi gerekirken İslâm’ı kendi emrine alarak bu çizgiye gelmiştir. Mezhebini, ulusal çıkarlarının, emperyal planlarının kaldıraç gücü kılmıştır çünkü.

Bu da İran’ın içine düştüğü en büyük günahtır. Zira Irak ve Suriye’de eğer mezhep temelli bir kimlik savaşı sürüyorsa, bunun şüphesiz güçlü tarafı, planlayıcısı bizzat İran’ın kendisidir. Kısa dönem başarı elde etse de uzun dönemde bunu sürdürmesi mümkün değildir.

Bunları niçin yazıyorum? Aynı hataya Türkiye’nin düşmemesi gerektiğini hatırlatmak için. Çünkü kimi uzmanlar dolaylı yollardan da olsa Türkiye’nin İslâm’ı bir kaldıraç güç olarak kullanmasını teklif ediyorlar.    

Bunlara göre İran Şiîliği, S. Arabistan ise Vahabi Sünniliği kullanarak etki alanlarını genişletmişlerdir. Türkiye ve diğer Müslüman dünyanın hareket alanı bu iki parantez arasına sıkışmıştır. Bunu önlemenin yolu ise Hanefî-Maturidî-Sufî geleneği tavzif etmekten geçer..

Hanefî-Maturidî yahut Şafiî-Eş’arî çizgiye sahip çıkmakla bu çizgiyi araçsallaştırmak arasında büyük fark vardır. Bir Müslüman olarak dinin araçsallaştırılmasını ima eden her türlü yaklaşım beni rahatsız eder. Dinle sahih bir ilişki kurmanın yolu bu değildir. Dini araçsallaştıranlar bir gün o aracın da altında kalırlar.

Din her şeyden önce salih bir niyeti, pazarlıksız bir teslimiyeti, değer üretme merkezli amelleri salık verir. Bu samimiyet olmazsa Müslümanların sürekli desteğini almak da mümkün olmaz. Dini araçsallaştırmak bir bumerang etkisi yapar, bir gün döner sahibini de vurur. Ümmet eğer sizde samimiyet görürse arkanızdan yürür, bunu unutmamak gerekir.

İran dini çıkarları için başarıyla kullandı/kullanıyor denebilir. Doğru, İran, İslâm iddiasının altında dini araçsallaştırmayı önemli ölçüde takıyye yaparak başardı. Ama bu sürdürülebilir bir durum değildir. Ahlâkî hiç değildir.

Kaldı ki Türkiye aynısını yapamaz, zira İran’ın takıyye inancının imkânlarıyla oluşturduğu sembolik çift dile sahip değildir. Ahlâkî üstünlüğe sahip olunmadan Müslümanları birleştirmenin imkânı yoktur. Bu da dinle ilişkide samimi olmayı gerektirir.

Dini araçsallaştırmak tarihte yıkıcı Haçlı Seferleri’ni üretti. Çağdaş dünyada siyonist İsrail’i ve Müslümanları mezhep temelli bölen İran’ı üretti. Kötü emsal, model olur mu?

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Serdar demirel
10-12-15
E mail: yeniakit.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
GÜÇ İÇİN DÎNÎ İSTİSMAR ETMEK
Online Kişi: 35
Bu Gün: 166 || Bu Ay: 5.592 || Toplam Ziyaretçi: 2.236.140 || Toplam Tıklanma: 52.301.748