Kategori : / ÎMAN VE İSLÂM | Okunma Sayısı: 6480 |
Hafız el-Beyhakî… Câbir b. Abdullah’tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde şefaatim, ümmetimden büyük günah işleyen kimseleredir.”
Bu hadisi Câbir’den rivayet eden Muhammed diyor ki: Ben, “Ey Câbir bu nedir?” diye sordum. Câbir şöyle cevap verdi: Evet ey Muhammed. Bir kimsenin iyilikleri kötülüklerinden fazla olursa, o kimse hesaba çekilmeksizin cennete girer. Bir kimsenin iyilikleriyle kötülükleri eşit sayıda olarsa, o kimse kolay bir hesaba çekilir, sonra da cennete girer. Rasûlullah (s.a.v.)’in şefaati, nefsinin yularını salıverip sırtının günah yükünü ağırlaştıran kimseleredir.“
Beyhakî… Câbir’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şu âyet-i kerîmeyi okudu:
“Onlar Allah’ın hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler. O’nun korkusundan titrerler.” (Enbiyâ, 21/28) Bu âyeti okuduktan sonra Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Şefaatim; ümmetimden büyük günah işleyenleredir.“
Beyhakî dedi ki: Bu âyet ve hadisin zahirinden anlaşılıyor ki, büyük günah işleyenlere şefaat etmek, Rasûlullah (s.a.v.)’e özgüdür. Melekler, ancak küçük günah işleyenlere şefaat edeceklerdir. Âyetten anlaşılıyor ki, kendisine şefaat edilecek olan kimse; her ne kadar şirkten aşağı derecede büyük günahları olsa da, imânı nedeniyle Allah’ın kendisinden hoşnud olduğu kimsedir. Şu halde âyetten anlaşılıyor ki; kâfirlere şefaat edilmeyecektir. Zira Cenab-ı Allah buna izin vermemiştir. Kâfire şefaatin caizliğine inanmaya da razı olmamıştır.
İmam Ahmed b. Hanbel… Câbir b. Abdullah’tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Her peygamberin kendi ümmeti için yaptığı müstecab bir duası vardır. Ben de duamı, kıyamet gününde ümmetime şefaat olarak sakladım.”
İmam Ahmed b. Hanbel… Câbir’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Cennetliklerle cehennemlikler birbirlerinden ayrılıp da cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme girdiklerinde, peygamberler kalkıp şefaat ederler. Onlara: “Haydi gidin bakalım. Kalbinde zerre kadar bir kırat kadar imân bulduğunuz kimseyi cehennemden çıkarın” denir. O denilen vasıftaki kimseleri cehennemden çabucak çıkarırlar. Sonra yine şefaat ederler. Kendilerine: “Haydi gidin bakalım. Kalbinde bir hardal tanesi ağırlığınca imân bulduğunuz kimseleri cehennemden çıkarın” denir.
Sonra Cenab-ı Allah: “Şimdi de ben kendi ilim ve rahmetimle bazılarını cehennemden çıkaracağım.” der. Peygamberlerin cehennemden çıkardıklarından kat kat fazlasını çıkarır. Çıkardıklarının boyunlarına “Allah’ın azat ettikleri” ibaresi yazılır. Sonra onlar cennete girerler. Orada onlara “Cehennemlikler” adı verilir.”
İbn Ebi’d-Dünyâ… Saîd b. Mühelleb’den rivayet etti ki; Talk b. Habib şöyle demiştir:
“Ben önceleri şefaati şiddetle inkâr edenlerdendim. Derken Câbir b. Abdullah’la karşılaştım. Cehennemliklerin cehennemde ebedi kalacaklarını ifade eden âyetlerden bildiğim kadarını ona okudum. Bana dedi ki: “Ey Talk! Kendini Allah’ın kitabını benden daha çok okuyan ve Rasûlünün sünnetini de benden daha iyi bilen biri mi sanıyorsun? Okuduğun âyetlerde kastedilenler, müşriklerdir. Ama şefaate mazhar olacak olanlar; bazı günahlar işleyenler ve bu günahlar nedeniyle azâb görenler, sonra da cehennemden çıkarılanlardır.” Böyle dedikten sonra Câbir, eliyle kulaklarını göstererek, “Eğer şimdi okumakta olduğumuz bu âyetleri de o zaman da okumakta olduğumuz halde Rasûlullah (s.a.v.)’in şefaatten bahsettiğini duymamış isem bu kulaklarım sağır olsunlar!“
İmam Ahmed b. Hanbel… Ali b. Zeyd b. Ebi Nadre’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: İbn Abbas, Basra Camiinin minberinde bize bir hutbe irâd etti. Hutbede bize Rasûlullah (s.a.v.)’in şu hadisini aktardı:
“Her peygamberin mutlaka dünyada karşılığını aldığı bir duası olmuştur. Ben duamı, kıyamet gününde ümmetime şefaat olarak sakladım. Kıyamet gününde ben Âdemoğullannın efendisiyim. Bunu övünmek kastıyla söylemiyorum. Mezarı açılıp yerden ilk çıkacak olan benim. Bunu da övünmek kastıyla söylemiyorum. Livâül hamd (hamd sancağı) o zaman elimde olacaktır. Bunu da övünmek kastıyla söyemiyorum. Âdem (a.s.) ve ondan sonrakiler, sancağımın altında duracaklardır. Bunu da övünmek kastıyla söylemiyorum. Kıyamet gününde insanların (haşir yerinde) bekleyişi uzayacaktır. Birbirlerine, “Beşeriyetin babası Adem’e gidelim de aramızda hüküm vermesi için Rabbimiz katında bize şefaatçi olsun.” derler. Yanına gidip ona derler ki:
”Ey Adem! Sen Allah’ın kendi eliyle yarattığı, Cennetine yerleştirdiği, meleklerini de secde ettirdiği bir kimsesin. Rabbinin katında bize şefaatçi ol da hakkımızda hüküm versin.” Âdem (a.s.) onlara şöyle cevap verir: “Ben bu istediğinizi yapacak durumda değilim. Çünkü ben, işlediğim bir günah nedeniyle cennetten çıkarıldım.” Bugün ben ancak kendi nefsimi düşünmekteyim. Ama siz İbrahim Halil (a.s.)’e gidin.” İbrahim (a.s.)’a gider ve: “Ey İbrahim! Rabbin katında bizim için şefaat et de aramızda hüküm versin.” derler. İbrahim (a.s.) onlara şöyle der:
“Ben bu istediğinizi yapacak durumda değilim. Çünkü ben İslâm için üç kez yalan söyledim.” Vallahi o bunları söylerken sadece dini savunmaya çabalamıştı. “Ben rahatsızım” (Saffat, 37/89) demişti. Oysa rahatsız değildi. Putları kimin kırdığını soranlara demişti ki: “Belki onu şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa onlara sorun.” (Enbiya, 21/ 63). Hükümdarın huzuruna getirildiğinde karısı için, “Bu benim kardeşimdir” demişti. “Bugün ben sadece kendi nefsimi düşünüyorum. Ama siz, Allah’ın elçi yaparak ve dünyada kendisiyle konuşarak seçtiği Musa’ya gidin.” Hz. Musa’nın yanına gidip şöyle derler: “Rabbin katında bizim için şefaat et de aramızda hüküm versin.” Hz. Musa onlara der ki:
“Ben bu istediğinizi yapacak durumda değilim. Çünkü ben hiç kimseyi öldürmemiş bir adamı öldürdüm.Bugün ben ancak kendi nefsimi düşünüyorum. Ama siz: Allah’ın ruhu ve kelimesi İsa’ya gidin.” Hz. İsa’ya gider ve ona: “Rabbin katında bizim için şefaat et de aramızda hüküm versin.” derler. İsâ (a.s.) onlara cevaben der ki: “Ben bu istediğinizi yapacak durumda değilim. Çünkü ben, Allah’tan başka bir tanrı edinildim. Bugün ben ancak kendi nefsimi düşünüyorum. Bakın hele siz şu işe ne dersiniz? Ağzı mühürlü bir kabın içindeki şeyi, mührü kırmadan ele geçirmek mümkün müdür?” İnsanlar “Hayır” deyince, sözüne şöyle devam eder: “Doğrusu Muhammed (s.a.v.) peygamberlerin hatemi(mührü)dir. Bugün o burada hazırdır. Onun önceki ve sonraki günahları bağışlanmıştır.” İnsanlar yanıma gelir ve “Ya Muhammed! Rabbin katında bizim için şefaat et de hakkımızda hüküm versin.” derler. Onlara: “Ben buna varım” derim. Nihayet Cenab-ı Allah, dilediği ve Razı olduğu kimselere şefaat etmeme izin verir.
Yaratıkları arasında hüküm vermek istediğinde, bir seslenici şöyle ünler: “Muhammed ve ümmeti nerede?” Biz hem sonrakileriz hem de öncekileriz..Son gelen ümmetiz, ama ilk hesaba çekilecek ümmetiz. Ümmetler, geçmemiz için bize yol açarlar. Yüzümüz, el ve ayaklarımız abdestin etkisiyle parıldar vaziyette yolumuza devam ederiz. Bizim için ‘Neredeyse bu ümmetin hepsi peygamber olacaktı.’ denilir. Cennetin kapısına gelir, kapının halkasını tutar, kapıyı çalarım. Sen kimsin? derler. “Ben Muhammedim” derim. Kapı açılır. Aziz ve Celil olan Rabbimi, kürsüsünün (ya da tahtının) üstünde görürüm. Huzurunda hemen secdeye kapanırım. O’nu benden önce hiç kimsenin söyleyemediği sözlerle överim. Benden sonra da hiç kimse O’nu bu şekilde övemeyecektir. “Ey Muhammed! Başını secdeden kaldır. Dile, ne dilersen verilecektir. Konuş, sözün dinlenecektir. Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir.” denir. Ben: “Ey Rabbim! Ümmetim, ümmetim…” derim. Cenab-ı Allah: “Kalbinde şöyle ve şöyle ağırlıkta (neyin ağırlığında olacağını Rasûlullah bildirmiş, ama Ravi Hammad, o kelimeyi aklında tutamamıştır.) imân bulunan kimseleri cehennemden çıkar.” diye emreder. Tekrar secdeye kapanır ve diyeceklerimi derim. Cenab-ı Allah: “Başını secdeden kaldır. Konuş, sözün dinlenecektir. Dile, ne dilersen verilecektir. Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir.” der. Ben: “Ey Rabbim! Ümmetim, ümmetim…” derim. Cenab-ı Allah: “Kalbinde şöyle ve şöyle ağırlıkta (bu defa öncekinden küçük bir şeyin adını verir) imân bulunan kimseleri cehennemden çıkar.” diye emreder. Tekrar dönüp Rabbimin huzurunda secdeye kapanır ve aynı şeyleri söylerim. Cenab-ı Allah bana: “Başını secdeden kaldır. Konuş, sözün dinlenecektir. Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir.” der. Ben: “Ey Rabbim! Ümmetim, ümmetim...” derim. Cenab-ı Allah buyurur: “Kalbinde şöyle ve şöyle ağırlıkta (bu defa öncekinden daha küçük bir şeyin adını verir) imân bulunan kimseleri cehennemden çıkar.“
Taberanî… İbn Abbas’tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Şefaatim, ümmetimin büyük günah işleyenleri içindir."
İmam Ahmed b. Hanbel… Abdullah b. Ömer’den rivayet etti ki; Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Şefaat etmek ve ümmetimin yarısının cennete konulması ikilemi arasında bir seçim yapmak durumunda bırakıldım. Ben şefaat etmeyi seçtim. Çünkü şefaat daha genel ve daha yeterlidir. Siz şefaatin takvalar için yapılacağını mı sanıyorsunuz? Hayır, o Allaha dönen günahkârlar içindir.”
Müslim… Abdullah b. Amr b. Âs’tan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.), Hz. İbrahim’in sözlerini nakleden şu âyet-i kerimeyi okudu:
“Rabbim! O putlar çok insanları saptırdı. Bana uyan bendendir. Bana karşı gelen kimseyi sana bırakırım; sen bağışlarsın, merhamet edersin.” (İbrahim, 14/36}
Sonra, Hz. isa’nın sözlerini nakleden şu âyet-i kerimeyi okudu: “Onlara azâb edersen, doğrusu onlar senin kullarındır. Onları bağışlarsan, güçlü olan, Hakim olan şüphesiz ancak sensin.” (Mâide, 5/118)
Sonra da Hz. Nuh’un sözlerini nakleden şu âyet-i kerimeyi okudu: “Rabbim! Yeryüzünde hiç bir inkarcı bırakma.” (Nûh, 71/26)
Bu âyetleri okuduktan sonra Rasûlullah (s.a.v.) ellerini kaldırıp “Alla-hım! Ümmetim, ümmetim...” dedi ve ağladı. Bunun üzerine Cenab-ı Allah buyurdu ki: “Ey Cibril! Muhammed’e git. Niçin ağladığını (onun niçin ağladığını Rabbini daha iyi bilir.) ona sor.” Cebrail ona gelip niçin ağladığını sordu. Rasûlullah (s.a.v.),.ağlamasının nedenini ona bildirdi. Cebrail de gidip bu nedeni Rabbine bildirdi (oysa o nedeni? Rabbin -kendisine anlatılmasa da-çok iyi biliyordu.) Bunun üzerine yüce Allah buyurdu: “Ey Cibril! Muhammed’e git ve ona de ki: Doğrusu biz seni ümmetin konusunda memnun edecek ve Üzmeyeceğiz.”
Beyhakî… Abdurrahman b. Ebi Ukayl’ın şöyle dediğim rivayet etmiştir: Bir heyetle birlikte Peygamber (s.a.v.)’in yanına gittik. Kapıda oturup bekledik. Yanına varıp kendisiyle görüşeceğimiz adam (yani Hz. Peygamber) kadar kendisine kızdığımız hiç kimse yoktu. Görüşüp yanından ayrıldığımızda, kendisiyle görüştüğümüz adam kadar sevdiğimiz hiç bir kimse yoktu.
Heyettekilerden biri, “Ya Rasûlallah! Rabbinden, Süleyman Peygamberin mülkü gibi bir mülk istedin mi?” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) güldü. Sonra şöyle buyurdu: “Belki de ihtiyaçlarınıza yetecek kadarının size verilmesi, Allah katında Süleyman’ın mülkünden daha üstün ve iyidir. Şüphesiz, Allah göndermiş olduğu her peygambere bir duâ vermiştir. Kimi bu duâsıy-la dünyalık istedi. Kendisine dünyalık verildi. Kimi bu hakkını kendisine isyan ettiklerinde kavmine karşı beddua olarak kullandı ve kavmi de bu yüzden helak oldu. Allah bana bir duâ verdi. Ben bunu kıyamet gününde ümmetime şefaat etmek üzere Rabbimin katında gizledim.”
Ben derim ki; bu hadis de, senedi de gariptir.
Kaynak: Ölüm ve Ötesi – İbni Kesir
Yazar: |
05-04-16 |
||
E mail: yukarikayalar.wordpress.com | Tweet | ||