ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / ÎMAN VE İSLÂM
Okunma Sayısı: 1879
Yazar: Mustafa Çelik
HİSSÎ MÜSLÜMANLIKTAN İLMÎ MÜSLÜMANLIĞA GEÇİŞ

KANAAT ÖNDERLERİYLE İMTİHAN OLMAK 2İslâm dininin ana kaynaklarında yeri olmayan hiçbir şey dinî değildir ve de dinden sayılmaz. İslâm kaynaksız ve karanlık bir din olmadığı için kaynaksız kalmış kaypaklara kapalıdır. İslâm söz konusu olduğunda bilginin/ilmin kaynağı ve araçları bellidir. Anneden doğma hiç kimse âlim değildir. Rabbimiz haber veriyor:

Ve Allah sizi analarınızın karınlarından, (siz) hiçbir şey bilmez bir hâlde iken çıkardı; şükredesiniz diye de size kulaklar, gözler ve kalbler verdi.” (Nahl Sûresi/ 78)

Dikkat edilirse, İslâm’da bilgi doğuştan değil, sonradandır. Bilginin kaynağı vahiydir. İslâm’da bilgiye ancak ‘taallüm’le ulaşılır. Taallüm, bilgiyi usulüne uygun bir çaba göstererek, zorlanarak ve azar azar elde etme demektir. Firaset, at bakım ve biniciliğini çok iyi yapma anlamındaki feraset kelimesiyle alakalıdır. Türkçe’de firaset yerine feraset kelimesi kullanılır. Basiretle firaset arasında şöyle ince bir fark bulunuyor olabilir: Basiret tefekkür ve teenni ile ulaşılan bir algı iken, firaset bunda maharet kazanmış olma sebebiyle anında ve çok çabuk doğruyu bulma yeteneğidir. At biniciliği de bu çabukluğu hatırlatır. Basiretin mukabili gaflettir. Yani habersiz, dikkatsiz, bilinçsiz ve körü körüne yaşamaktır. Rabbimiz buyuruyor:

“De ki: (İşte bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar bilerek Allah’a çağırırız. Allah’ın şanı yücedir. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim.)” (Yusuf Sûresi/ 108)

Dinde basiret ve firaset sahibi olmak, insanları basiret üzere Allah’a davet etmek, dinin değişmez ve değiştirilemez kaynaklarına bağlı kalarak hadiseleri, meseleleri değerlendirmede bulunmaktır. İslâm’ın kaynakları Kur’ân, Sünnet, İcma-i Ümmet, Kıyas-ı Fukaha’dır. Meseleleri, hadiseleri değerlendirmede keramet ü hikmet ile hüsn-ü niyeti kitabın, sünnetin, icma-i ümmet ve kıyas-ı fukaha’nın önüne ve yerine geçirenler, düşmana sermaye kazandıranlardır. Günümüz Türkiye’sinde İslâm’ı Kur’ân mealciliğinden ibaret sayanların Müslümanlığı; ilmi değil hissi; kitabi değil şifahidir. M. Akif Ersoy der ki: ‘Müslümanlık’ denilen rûh-i ilâhî, arasak/ ‘Müslümân’ız’ diyen insan yığınından ne uzak!’

İslâm adına, Müslümanlık adına ilmi ve kitabi olmak yerine hissi ve şifahi hareket edenler, bir delikten bir sefer değil, bin sefer ısırılmaya mahkûm olanlardır. Rasûlüllah (sav) uyarıyor: “Mü’min aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz.” (Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63) Hadîs-i şerif, “yuldeğu” fiilinin nehy şekliyle de rivayet olunmuştur. Bu takdirde mânâ: “Mü’min, bir delikten iki defa ısırılmamalıdır” olur. Her iki rivayete göre de, hadîsden maksat şudur: Aklı başında bir mü’minin gafil avlanmaması ve tekrar tekrar aldanmaması lazım geldiğine dikkat çekmektir. Yani Müslüman kalmak ve Müslümanca yaşayıp, Müslümanca ölmek için behemehâl hissi, nefsî ve şifai Müslümanlıktan ilmi, kitabi, şer’i Müslümanlığa geçiş şarttır.

İslâm’da duygusallık, basiretsizliğin ve firasetsizliğin gerekçesi olamaz. Firaset; Allah’ın ve Resulünün koyduğu şer’î sınırlara ihlasla uyarak, gözünü haramlardan, nefsini şehvetlerden korur, murakabenin devamlılığıyla iç âlemini, sünnete tabi olmakla dış âlemini tamir eder, helal yemeyi de adet edinirse firaseti yanlış olmaz. Zira firaset, kalbin üzerine düşen bir manadır. Kendisine ters düşen her manayı yok eder. Kalbe hâkimdir. Firasetin karşısında nefsin ihtimallerine yer yoktur. Firasetin kuvvetliliği ve zayıflığı imanın kuvvetine bağlıdır. İmanı kuvvetli olanın firaseti daha keskindir. Firaset nuruyla bakan hakkın nuruyla bakar. İlmini haktan alır. Unutkanlık ve gaflet olmaz. (Kuşeyri, Risale, Sh:279-281) Firaset basiretsiz, basiret de firasetsiz olmaz. Basiret; bir müminin Allah(c.c)’ın ayetleri, Hz. Peygamberin sünneti, sahabilerin örnekliği, dini ve akli deliller ışığında kendisini, insanları, dünyayı ve ahireti gereği gibi tanıması, hayatının her alanında yalnızca Allah(c.c)’ın rızasını gözeterek amel edip kalbini, zihnini, elini, gözünü ve tüm organlarını kontrol altında tutup, hayata Allah’ın nuruyla bakmasıdır. Bir an bile haktan sapmadan Allah’ın dini üzerine sebat etmesidir. (Lisanu’l Arap/ İbn Manzur, Sh: 292) Firasetli mü’min; hayata vahyin penceresinden bakar, hiçbir hadiseye boşu boşuna bakmaz; tarihi, tarihi olayları ibretle değerlendirir; milletlerin helakından, evrende cereyan eden sünnetullahtan anlamlar çıkarır ve bu anlamlar ışığında davranışlarına yön verir. (Taberi, Camiu’l-Beyan, VII, 527-529) Din ve dünya işlerinde temekkün şartlarına riayet ederek ihtiyâtlı, tedbirli ve uyanık hareket etmek, ilmi, kitabi, şer’i Müslümanlığın alâmet-i farikasıdır.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Mustafa Çelik
09-02-17
E mail: yeniakit.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
HİSSÎ MÜSLÜMANLIKTAN İLMÎ MÜSLÜMANLIĞA GEÇİŞ
Online Kişi: 17
Bu Gün: 515 || Bu Ay: 9.738 || Toplam Ziyaretçi: 2.201.508 || Toplam Tıklanma: 51.944.978