Kategori : / EDEBİYAT | Okunma Sayısı: 1528 |
Eğitim sistemimizi bir medeniyet hafızası içinde şekillendiremediğimiz için Türkiye’nin geleceğini inşa edecek nesiller yetiştirmeyi bir türlü başaramadık. İlkokuldan başlayarak üniversiteye kadar uzanan eğitim müfredatımız maalesef özü itibariyle ezberciliğe dayanan ve öğrencileri yarış atına dönüştüren bir görüntü arzetmektedir.
Elbette öğrenciler özellikle orta öğretim aşamasında bir takım temel bilgileri öğrenecekler ve bunun sonucunda da bir sınava tabi tutulacaklardır. Ancak öncelikle Türkçe düşünmeyi ve yazmayı öğrenmeleri elzemdir. Ama ne acıdır ki bugün geldiğimiz noktada, bırakın ilk–orta- lise öğrencilerini, üniversite gençliğinin bile bir Türkçe muhayyilesi yoktur. Devletin her kademesinde olduğu gibi, eğitimde de kalite ve liyakat diye bir derdimiz olmadığı için ne yazık ki çocuklarımız test çözen robotlara dönüşmüş durumdalar...
Oysa okullarımızda en azından Türk dilinin o muhteşem anlatımına vakıf, her an daha çok duyan, düşünen, anlayan ve yaratan nesiller yetiştirmek en temel görevimiz olmalıydı. Çünkü büyük bir geleceğimizin olabilmesi için geçmişin kültürel mirasına, özellikle de büyük şiir geleneğimizin zirve isimlerine ve eserlerine dayanmak zorundayız.
Keşke okullarımızda çocuklarımıza bilgi ezberletmek yerine, divan şiirinin, modern Türk şiirinin önemli temsilcilerinin şiirlerinden bir nebze olsun öğretebilseydik, o yüzyıllardan beri Türkçenin imbiklerinden süzülüp gelen nağmeyi hissettirebilseydik. Beşir Ayvazoğlu ‘Altın Kapı’ kitabında Yahya Kemal’in Türk şiiri ile ilgili şu sözlerini aktarırken: “Türk edebiyatı fikirden yana fakir olmakla beraber, hiçbir milletin Fuzuli ve Nedim ayarında iki büyük lirik şair gösteremeyeceğini” iddia ettiğini söyler.
Maalesef eğitim sistemimiz Cumhuriyet’in ilk yıllarında divan şiirine karşı mesafeli bir duruş sergilemiştir. Bu yüzden de müfredatta olmasına rağmen, genç nesiller divan şiirindeki Türkçenin o engin sesini içselleştirmekten çok, ona kuşkuyla bakmışlardır. Sonraki yıllarda ve şimdilerde ise bilgisizlik ve beceriksizlik yüzünden, okullarımızda divan şiiri hak ettiği mertebeye bir türlü ulaşamamıştır.
***
Diyelim ki, divan şiirini dil devriminin getirdiği değişim yüzünden çocuklarımıza yeterince öğretemedik. Peki modern Türk şiirini öğretebildik mi? Hiç sanmıyorum... Mesela Yahya Kemal, Mehmet Akif... Evet İstiklal Marşı’nı hepimiz ezberledik, okullarımız her Pazartesi İstiklal Marşı ile başlıyor. Yahya Kemal şiirleri de okutuluyor okullarımızda. Ama öğretmenlerimiz bir medeniyet dili olan Türkçenin yarattığı kültürel hafızaya sahip olmadıkları için, hiçbir zaman Türk şiirinin ruhuna da vakıf olamadılar ve doğal olarak öğrencilerinin yüreğine ve zihnine o sesi nakşedemediler.
Galiba bütün problemimiz, kendi kültürel iklimine, şiirine, müziğine yabancı nesiller yetiştiriyor olmamız... Köksüz nesillerin ‘büyük Türkiye’ hayali kurması o kadar zor ki...
Keşke Yahya Kemal’in ‘Koca Mustapaşa’ şiirindeki şu dizeleri çocuklarımıza tekrar tekrar okutabilsek:
Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan.
Bahseder gerçi duyanlar bir onulmaz yaradan;
Derler: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük;
Budur alemde hudutsuz ve hazin öksüzlük.
Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.
Yazar: Mehmet Ocaktan |
26-11-17 |
||
E mail: karar.com | Tweet | ||