ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / ÎMAN VE İSLÂM
Okunma Sayısı: 4462
Yazar: Dr. Ebubekir Sifil
MEALLERLE YENİ BİR DİN TASAVVURU İNŞA ETME (Mustafa İslamoğlu'nun Mealini tenkid) 1

Operasyonel Meal Yazıcılığı ya da Meal Üzerinden Din Tasavvuru İnşası

İmaj nedir?

İçi doldurulamamış şeyin dışını süslemek galiba.

Kur an mealini konu edinen bir yazının başında "imaj"ın ne işi olabilir diye düşünenler olacaktır şüphesiz. Hemen söyleyeyim. Vaktiyle Muhammed
Esed
'in dilimize Kur an Mesajı adıyla çevrilen meal-tefsiri piyasaya
arz edildiğinde de benzeri bir hava oluşturulmuştu. Oysa muhtevasındaki
baskın Muhammed Abduh etkisi ve şazz zenginliği, Esed mealinin bütün
imajinatif ihtişamını yerle bir eden bir unsur olarak dikkat çekiyordu.

Bu hava, içinin/muhtevasının, imajinatif gücüyle hayli orantısız
biçimde yetersiz kalması sebebiyle eserin şişkin/dolgun görünmesini
sağlayan bir vasıta oluyor.

Mustafa İslamoğlu' nun Hayat Kitabı Kur an/Gerekçeli Meal-Tefsir isimli
çalışmasını okumaya başladığımda benzer duygular yaşadım.
Bu
sadece iki eser arasındaki sistematik aynîlikten değil,
istikametlerinin paralelliğinden, dillerinin yakınlığından, hatta
ilkinin ikincisine kaynaklık edişinden ve yapı-bozumcu yaklaşımlarından
da kaynaklanıyor olmalı.
Emin olduğum bir şey var: İslamoğlu
mealinde öylesine baskın bir Esed etkisi var ki, mealin üstündeki
incecik İslamoğlu örtüsünü her kaldırdığınızda altından ya lafzen veya
manen Esed in çıktığını görüyorsunuz.
Bu, pek çok ayetin neredeyse kelimesi kelimesine aynı tarzda meallendirilmesiyle kendisini kolayca ele veren bir aynîlik…

Bununla birlikte İslamoğlu mealine "işçilik" olarak hayli emek verildiği hemen
anlaşılıyor. Burasını teslim edelim. Her ne kadar açıklamalardaki
çapraz atıflar, okuyucuda "oradan oraya koşturulmak" gibi bir duyguya
yol açabilecek yoğunlukta ise de, hem "meal-tefsir" yazmak, hem de bunu
"gerekçeli" kılmak kaçınılmaz olarak böyle bir zorluğu doğuruyor
besbelli…

Yazının daha başında, söz konusu meali karalamak için yola çıkmış ve kendince
bazı şeyler de bulmuş birisi olarak görülme riskini göze alıp, vardığım
sonucu sizinle paylaşmam ne kadar doğru olur? Doğrusu bu noktada
tereddütler yaşamadım değil.
Ortada yılların emeği, göz nuru bir
çalışma var ve en azından bu gayretin görmezden gelinmesi büyük bir
haksızlık olur.


Ne var ki öte yanda görmezden gelinemeyecek daha önemli bir gerçek
duruyor: Yapılan iş bir "meal" çalışması ve ne kadar saygıdeğer olursa
olsun hiçbir emek, Kur an ın bir tek ayetinin dahi en küçük bir anlam
kaymasına maruz bırakılmasına tepkisiz kalmayı mazur göstermez.
Bunun,
bir tek ayetin yanlış anlaşılmasıyla sınırlı bir durum olarak tolere
edilemeyeceği açıktır.

Zira, hem sorumluluk sahibi hiçbir mü'minin Kur'an'ın
bir ayetinin anlam kaymasına uğratılmasına (tahrifine) göz yumması
mümkün değildir,
hem de yapılan işin yeni bir "din tasavvuru oluşturma"
çabasının bir yansıması olarak ayrıca hassasiyetle izlenmesi gerektiği açıktır.

Bu noktada yaptığım işin, en azından İslamoğlu'na bu meali yazdıran
hassasiyetten farklı değerlendirilmesinin benim maksadımla
örtüşmeyeceğinin bilinmesini isterim…

Notlar alarak ve bütün çapraz atıfları ve referansları kontrol ederek piyasaya
ilk arz edildiği zamandan okumaya başladığım bu çalışmayı henüz
bitirebilmiş değilim. Elimdeki notların kabarıklığına bakılırsa, eseri
okumayı bitirdiğim zaman söylenmesi gerekenler olarak gördüğüm
hususları ancak bir kitapta toplayabileceğim.
Bununla birlikte Hayat
Kitabı Kur an la ilgili bazı notları, Rıhle okuyucularıyla önceden, bir
dergi yazısının sınırları ne kadarına elveriyorsa o kadar paylaşayım
istedim.

Not alırken yaptığım basit taksimat bu yazının da sistematiğini
oluşturacak: Yanlış/zorlama çeviriler, Gereksiz/Uygunsuz ifadeler,
Yanlış hükümler, Teknik arızalar, Yetersizlikler. Ancak bu başlıkların
tümünü buraya yansıtmadığımı ve zikredeceğim hususlar arasında
önemli-önemsiz sıralaması yapmadığımı belirtmeliyim. En baştan, Fâtiha
suresinden başlayarak bir dergi yazısının sınırlarını fazla zorlamadan
gidebildiğimiz kadar gidelim ve nelerle karşılaşmışız, görelim:

I. Yanlış/Zorlama çeviriler

1. 1/el-Fâtiha, 4. ayetini, "(Rabbimiz!) Yalnız sana kulluk ettiğimiz için yalnız senden yardım isteriz" şeklinde meallendiren yazar, bunun gerekçesine ilişkin notta "Vav ın ta lîl vurgusuyla" diyor.

Burada iki problem dikkat çekiyor:

A.
"İyyâke na budu" ve "İyyâke nesta în" cümleleri arasındaki "vav"
harfinin "ta lil" vurgusuna sahip olduğu, İslamoğlu nun keşfidir
ve
daha önce herhangi bir müfessir tarafından –bildiğim kadarıyla– ileri
sürülmemiştir. Esasen nahivciler de "vav" harfini illet ifade eden
harfler/edatlar arasında saymamışlardır.
[1]

B. İslamoğlu'nun bu "gerekçe"si, illet-ma lul ilişkisini göz ardı ettiğini veya gereği
gibi kavrayamadığını gösteriyor
ki, Allah Teala nın bize ne dediğini
anlatma iddiasında olan bir meal yazarı için her ikisi de hoş
görülemeyecek arızalardır.
Ma'lul'ün varlığı, illetin varlığı üzerine deveran eder. İllet varsa ma lul vardır, illet yoksa ma lul de yoktur.

Üzerinde durduğumuz ayetlerde ise illet-ma lul ilişkisi şöyle kuruluyor: Yalnız
sana ibadet ettiğimiz için (illet), yalnız senden yardım isteriz
(ma lul). Bu durumda, illet-ma lul ilişkisi gereği şunu söylemek
durumundayız: Allah Teala dan başkasına şu veya bu şekilde/gerekçeyle
ibadet edenler, Allah Teala dan yardım istemezler! Ya da mü minler
yalnız Allah Teala ya ibadet ettikleri için, Allah Teala dan
başkasından yardım istemezler!

Yukarıdaki kurguların ikisi de yanlıştır. Allah Teala dan başkasına kulluk
edenler, söz gelimi halıkiyet vasfını Allah Teala ya tahsis ettikleri
halde uluhiyet ve/veya rububiyet özelliklerini başka varlıklara
atfedenler, bu tutumlarıyla Allah Teala dan başkasına kulluk ettikleri
halde yardım isteme mercii olarak Allah Teala nın görülmesini
reddetmezler, fiilen de O ndan yardım talebinde bulunurlar.

Keza kulluğu yalnızca Allah Teala ya arz eden mü minler, günlük hayatlarında
başka varlıklardan da yardım talebinde bulunurlar. Hastanın doktora
gitmesi de, ağır bir yükün altına giren birisinin, başkasının kas
gücünden yardım alması da bu çerçevededir.

Bu mealin "gerekçesi" sadedinde yer verilen, "Yardım edenin gerçekte
sadece Allah olduğunu bilenler, sadece Allah tan yardım isterler.
Zımnen: Duanın kıblesini Allah tan başkasına çevirmek, ona kulluk etmek
demektir. İbadet Allah ın razı olduğunu yapmak, ubudiyet Allah ın
yaptığından razı olmaktır…" cümleleri, ayet hakkında "tefsir" olarak
kabul edilebilir belki, ama kesinlikle ayetteki "vav"a illet vurgusu
yükleyerek verilen anlamı makbul kılmaz, mazur göstermez!

Bu meal tarzı sadece bu sebeplerle değil, mü minlerin, Allah Teala ya
ibadet etmek için dahi O ndan yardım istemek durumunda oldukları
gerçeğini örttüğü için de hatalıdır.


"Mü min" olmak mı, "mü minlerle" olmak mı?

2. 2/el-Bakara, 8: "İnsanlardan öyleleri de var ki, "Allah a ve âhiret gününe inandık" derler; ama onlar mü minlerle değiller."

Bu meale düşülen notta da şunlar söylenmiş: "Veya bâ nın maiyet
vurgusuyla: "mü minlerle beraber değiller". Bir özneden bir eylemi
fiille değil de ism-i faille nefyetmek, onun sıfatından değil, zatından
ve cevherinden dışlamaktır. Buna nefyin haberinin bâ ile gelişi de
ilave edilirse şu anlama ulaşılır: "Onlar, özden inanma imkanlarını
tercihleriyle tüketmişler, bunun üzerine Allah da onların inanma
ihtimallerini ortadan kaldırmıştır…"

İlgili ayetin üstüne bu kadar açıklama yapacak kadar düşmüş birisinin,
yanlışın üstünden geçip gitmesi ve ilgisiz açıklamalarla meseleyi adeta
boğuntuya getirmesi anlaşılır gibi değil.

Burada "mü minlerle değiller" diye çevrilen kısım, "ve mâ hüm bi mü minîn"dir.

İmdi;

A. Bâ harfine "maiyet vurgusu" yüklenmedikçe bu anlama ulaşılması imkânsız
olduğu halde "gerekçe" kısmında farklı birşey söylüyor gibi yapmak
sırıtıyor!

B. Bâ harfine burada maiyet vurgusu yüklemek doğru değil. Doğrusu;
buradaki "bâ"nın tekit ifade ettiğini söylemektir. İslamoğlu nun
çevirisine kulak asacak olursak, yaratma ve takdir etme konusunda
hiçbir gücün Allah Teala nın kudretinin önüne geçemeyeceğini ifade eden
"Ve mâ nahnu bi mesbûkîn"[2][3] ve "Ve mâ nahnu bi münşerîn"[4]
ayetlerinin "Biz diriltileceklerle birlikte değiliz" ve "Biz
neşrolunacaklarla birlikte değiliz" dediğini kabul etmemiz gerekecek…
ayetinin, "Biz, önümüze geçenlerle değiliz" şeklinde anlaşılması
gerektiğini söyleyeceğiz!! Yahut öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden
müşriklerin –aynı formda gelen–, "Ve mâ nahnu bi meb ûsîn"

"El" ailesi!

3.
2/el-Bakara, 21. ayetinin, "Ey insanlık ailesi" diye başlayan mealine
şöyle bir not düşülmüş: "Eyyuhâ bir kalıp ifadedir. Hatibin muhatabı
"aile" olarak gördüğü durumlarda kullanılır (İtkân, II, 181)."

Bu "gerekçe"yi okuyanların aklına hemen "Yâ eyyuhe n-Nebî…"/"Yâ
eyyuhe r-Resûl…"  diye başlayan ayetlerin gelmemesi mümkün değil. Acaba
Efendimiz (s.a.v) "tek başına bir aile" olarak mı ifade buyurulmuştur?!

Mesele şu: İmam es-Süyûtî, Kur an da geçen harflerin (edatların) anlamları
üzerinde dururken "Ey" nida edatının vecihleri/fonksiyonları üzerinde
duruyor. Bunlardan birisi de "elif-lam" takısı almış (ma rife)
kelimenin müsemması olan muhataba hitapta köprü görevi üstlenmesi; "Yâ
eyyuhe n-nâs, Yâ eyyuhe n-Nebî" cümlelerinde olduğu gibi. Yani bu nida
edatı, başında "lâm-ı ta rif" bulunan kelimenin öncesine geldiğinde
"eyyuhâ" formuna evriliyor.

İslamoğlu buradaki "lam-ı ta rif"i anlatan "el"i (elif-lam harflerini) "Âl"
(:aile) diye okuyunca ortaya, böyle bir garabet çıkıyor.
Başına
"eyyuhâ" edatı gelmiş kelimeler ister tekil, ister çoğul olsun "aile"
oluşturuveriyor ve bu, bütün meal boyunca devam ediyor!..[5]

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Dr. Ebubekir Sifil

Yazar: Dr. Ebubekir Sifil
25-11-10
E mail: gizlenenler.com
 
 
Yorumlar: 1
Cihat Erdem
Özledik
Tarih : 27-11-10

Ne zamandır, dişlerimizi yiyerek okuduğumuz, cümleleri çoğu zaman beynimize saplanan Mustafa İslamoğlu'nun ehil bir kalem tarafından tenkit edilmesini bekliyorduk. VAR OL Ebübekir Sifil Hoca Allah sana güç, kuvvet, ilim irfan ve ehli sünnet dairesine harfiyyen riayet nasip etsin. Yazının devamını ve bahsettiğin kitabı özlemle bekliyoruz. İnan ki cok da dua ediyoruz. Hürmetlerimle

 
MEALLERLE YENİ BİR DİN TASAVVURU İNŞA ETME (Mustafa İslamoğlu'nun Mealini tenkid) 1
Online Kişi: 26
Bu Gün: 54 || Bu Ay: 1.954 || Toplam Ziyaretçi: 2.229.581 || Toplam Tıklanma: 52.247.817