ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / DİL KALESİ
Okunma Sayısı: 2816
Yazar: C.Yakup Şimşek
TÜRKÇENİN TOSUNCUKLARI-UYDURUKÇANIN MAYMUNCUKLARI

"Uydurma kelimeler, Türkçenin doğru kullanılıp anlaşılmasına engeldir…” demiştim.
"Engel" olması, Türkçenin doğru kullanılıp anlaşılmasında birçok zorluk, şüphe, tereddüt, yavaşlama ve tıkanmalar yaşatması demektir.

Bunun nasıl olduğunu da anlatmaya çalışalım:
1. Uydurma kelimeler ikaame (mevcut bir kelimenin yerine zorla konmuş) kelimelerdir. T. C. devletinin kuvveti, geçmişi unutturma gayreti, Osmanlıya muhâlefeti; TDK’nın mârifeti ve dili özleştirme (!) şehveti ile doğurtulan-yoğurtulan bu kelimeler, yerlerine kondukları kelimelerden devralmaları îcâb eden yükü (mânâ-mefhum-medlûl) çoğu zaman sırtlarına alıp taşımaktan âciz kalıyor. "Terbiyeeğitim / ilim→bilim / milletulus / milliyetçiulusalcı / hayalimge / hikâyeöykü / idâre→yönetim" misalleri üzerinde biraz düşünelim ve şunu soralım: Eşleştirilmiş olan bu kelimelerden ikincileri (ikaame olanları), birincilerin mânâsını aynen taşıyor mu; birincilerin ifâde ettiği mefhum, ikincilerde sağlıklı olarak yaşıyor mu?
Meselâ "terbiyeli genç" ile "eğitimli genç" sözlerinin sizde uyandırdığı mefhum aynı mı, yoksa az çok farklı mı? Üniversite okuyan gençlere "eğitimli genç" derken mi tereddüt edersiniz, yoksa "terbiyeli genç" derken mi?
Bu suâlin, acı ama gerçek cevâbı şudur: Uydurma kelimelerin çoğu -daha önce yazdığım gibi- zorla bağlandığı yerde durmuyor, sırtlarına ânî ve sun'î olarak yüklenen yükü kaldıramıyor.
Lâfız (söz-kelime) ile mânâ (mefhum-fehva-konsept-nosyon-medlûl) arasında yüzlerce, binlerce yılda teşekkül eden bağları kopartırsanız böyle olur: Sözlerin ocağı söner, diliniz cin çarpmışa döner...
(Aslında TDK'nın yapacağı işlerden biri de kendi uydurduğu ve belli bir noktaya -sonra da kendi hâline- bıraktığı kelimelerin şimdi nerede ne yaptığını araştırmak: Türkçe konuşup yazanların / okuyup dinleyenlerin yukarıda eşleştirdiğimiz kelimelerden aynı şeyi anlayıp anlamadıklarını -meselâ- anket yoluyla ortaya çıkarmak gibi... Fakat sanırım yersiz bir hayal... Zihî tasavvur-ı bátıl, zihî hayâl-i muhál...)

2. Kendi vazîfesini savsaklayan uyduruklar -zorla ikaame edilmiş kelimeler olmaları yüzünden- bu âciz ve sersem hâlleri (kendi vazîfesini tam görememek) ile başkalarının sahasına dalıyor, önlerini alıyor... Yâni yerlerine ikaame edildikleri kelimeler dışındaki biçok kelimenin mevkiine de göz dikiyor. (Kendi işini yüzüne gözüne bulaştıranlar, başkalarınınkini ne kadar becerebilir, siz söyleyin...)
TDK uydurması olan bir kelimede görülen değişmeleri ele alalım ve yukarıda anlatmaya çalıştıklarımı biraz daha canlandıralım:
TDK kayıtlarına göre "algı" kelimesi ülkemizin muhtelif yerlerinde (halk dilinde) "kazanç, alacak, vergi, rüşvet, haşhaş sütünü toplamakta kullanılan kaşık, haşhaştan alınan afyon sütü, ganimet" mânâlarında kullanılan bir kelimedir. Aynı TDK bu "algı"yı eline almış ve "idrak"in yerine koymuştur. Yâni "algı" kelimesinin sırtına -yükü az geliyormuş gibi- bir de "idrak" kelimesini yüklemiş, yüküne yük eklemiştir. (TDK'nın böyle ekleme-yüklemeleri "ânî, sun'î"dir. Bir bakıma "mâlâyânî" gibi gözükür, aynı zamanda "yabânî-hırpânî"dir ve hattâ "intânî-şeytânî" bir yönü vardır.) Peki, TDK bu kelimeye "idrak" mânâsını birdenbire yüklerken tehlikeli bir iş yaptığını, "algı"nın ayarını bozduğunu biliyor muydu? (Kötü ihtimal: Bilmiyordu... Daha kötüsü: Biliyordu...)
Evet, TDK -binlerce kelimeyle birlikte- "algı"nın da ayarını bozdu. Nitekim bu "algı" kelimesine "idrak"in yükünü de yüklemeye kalkınca denk sağa sola eğilmeye ve dağılmaya başladı: 1. Kelimenin mevcut mânâları (kazanç, alacak, vergi, rüşvet, haşhaş sütünü toplamakta kullanılan kaşık, haşhaştan alınan afyon sütü, ganimet) zayıfladı, unutuldu.
2. Kelimeye sonradan yüklenen "idrak" ağır geldi, oradan sarktı. Onun sarktığı gedikten ve açtığı deliklerden bu sefer başka mefhumlar tırmanmaya başladı.
Netîce îtibâriyle şimdi "algı"nın sırtında "idrâk" dışında türlü türlü, turfa, turfanda mânâlar geziniyor. Bunlardan bir kısmını sayalım: anlama, anlayış; telâkkî, görüş, fikir, düşünme, mülâhaza; mefhum, mânâ; sanma, zan... Rastgele kullan…

İşte Türkçenin tosuncukları, uydurukçanın maymuncukları böyle...

Yazar: C.Yakup Şimşek
10-06-13
E mail: c.yakup_simsek@dogrulus.com
Yazar Hakkında Bilgi ve Diğer Yazıları
 
 
Yorumlar: 1
Alaettin
Puslu hava
Tarih : 12-06-13

Berrak havada düşman tez sezilir.Zihinler bulansın ki ne yaptıkları anlaşılmasın.Bunun yolu kelimelerin mânası ile oynamak.Yaptılar,yapıyorlar.Yoksa bu kadar basîret mahrumu peydah olur muydu?

 
TÜRKÇENİN TOSUNCUKLARI-UYDURUKÇANIN MAYMUNCUKLARI
Online Kişi: 22
Bu Gün: 55 || Bu Ay: 1.695 || Toplam Ziyaretçi: 2.228.813 || Toplam Tıklanma: 52.240.834