Kategori : TÂRİH / DÜNDEN BUGÜNE | Okunma Sayısı: 28 |
Sumud gemilerinin kalktığı Tunus, 500 yıl arayla iki büyük düşünürü İslam fikir hayatına sunmuş olan bir ülke.
14. yüzyılın “beyni” İbn Haldun, Mukaddime’siyle kendi başına yeni bir gökyüzü inşa ederken, 19. yüzyılın ikinci yarısında yetişen Tunuslu Hayreddin Paşa yalnız kendi ülkesinde değil, Osmanlı başkentinde de sanayi devrimini yaşamış olan kapitalist dünyanın gidişatına karşı İslam ülkelerinin nasıl bir tavır alınması gerektiğini söylüyor ve emperyalizm çağında yapışılacak “sağlam kulp”un ne olduğunu gösteriyordu.
1868 yılında Arapçası, sonra bizzat kendisi tarafından yapılan Fransızca tercümesi ve ardından Türkçe tercümesi yayınlanan kitabı Akvemü’l-Mesâlik’in orijinal sesi ve özgüvenli duruşu eserin yayınından kısa bir süre sonra İstanbul’dan fark edilmesini sağlamış ve şahsiyetini, reformcu özelliğini ve Aḳvemü’l-mesâlik adlı kitabını Sultan II. Abdülhamid’e anlatan Medeniyye tarikatı şeyhi Muhammed Zâfir Efendi vasıtasıyla padişah tarafından Ağustos 1878’de İstanbul’a davet edilmişti. Sultan Abdülhamid, Tunuslu Hayreddin Paşa’yı Sadrazamlığa tayin etmiştir.
Tunuslu Hayreddin Paşa 8 ay kadar süren kısa Sadrazamlığında gözle görülür icraat yapma fırsatını bulamamışsa da, müteakip yıllarda İstanbul’da bulunduğu yıllarda boş durmamış, yazdığı layihalarla yönetime yeni ışıklar tutmuş, yol gösterici bir aydın işlevini üstlenmiş ve 1890 yılında İstanbul’da hayata gözlerini yummuş, kemikleri 78 yıl sonra, 1968 yılında Tunus’a naklolunmuştur.
Tunuslu Hayreddin Paşa’nın devlet adamlığı kadar “aydın” yönüyle de ‘Osmanlı Aydınlanması‘nın köşe taşlarından birisini oluşturduğunu ve Tanzimat sonrası fikir hayatımızda kendisine hak ettiği yerin verilmesi gerektiğini söylemek hakkı teslim etme borcunun ifasından öte bir anlam taşımayacaktır.
Ülkemizde daha önce Tunuslu Hayreddin Paşa hakkında merhum Prof. Atilla Çetin ve Prof. Bekir Karlıga tarafından çeşitli yayınlar yapılmış ve Paşa›nın hatıraları, devlet adamlığı ve düşünür yönleri üzerinde çeşitli açılardan durulmuştur. Ancak Oryantalist literatürde Tunuslu Hayreddin Paşa›ya duyulan alaka bizimkinden kat kat fazla olmuş, bu orijinal «İslamcı» aydının ilginç ve girift düşünceleri çeşitli incelemelere konu olmuştur. Bunlar arasında yetkin bir ilim adamı olan L. Carl Brown’ın The Surest Path adıyla notlandırarak önsöz ve girişlerle neşrettiği Akvemü’l-Mesâlik’in giriş kısmının tercümesinin ayrı bir yeri vardır.
Cemil Meriç Tunuslu Hayreddin Paşa’ya özel bir ilgi duyan nadir aydınlarımızdandır. Nitekim ilk önce Mağaradakiler (1978), vefatından sonra ise Umrandan Uygarlığa adlı eserinde yer verilen “En Emin Yol” adlı yazısının kulakları sağır eden girişi gerçekten de unutulmayacak kıymettedir:
“Tunus’un düşünce tarihinde iki ad: İbn Haldun, Hayreddin. Biri cihanşümul bir zekâ, İslâm irfanının son muhteşem fecri. Öteki geniş ufuklu bir devlet adamı, içtimaî ehramın en alt basamağından zirvelere tırmanmış, ikisi de mağlup ve muztarib, ikisi de yalnız. İkisinin de meşhur olan: Mukaddime’leri. İbn Haldun, tarihle pençeleşen bir dev. Hayreddin, tarihin ifşalarına kulak kabartan bir dinleyici. Benzeyen tarafları: ciddiyet, samimiyet, tecrübe. Avrupa Akvemül Mesâlik’i yüzyıldan beri tanıyor. Biz bir devrin bütün bocalayışlarını, bütün arayışlarını dile getiren o vesika-kitaptan hâlâ habersiziz.”
Keza 1985 yılında neşredilen Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi’ne yazdığı “Tunuslu Hayreddin Paşa” maddesinde de, “En Emin Yol” başlıklı yazısında dile getirdiği bir hakikati tekrarlamakta herhangi bir beis görmemişti:
“Hayreddin’in hedefini tek cümleyle hülâsa etmek kabil: İslâm kalarak çağdaşlaşmak.”
Yazar: Mustafa Armağan |
11-09-25 |
||
E mail: yeniakit.com | Tweet | ||