ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / PORTRELER
Okunma Sayısı: 2514
Yazar: Veli Oruç
BİR YİTİK HAZİNE: ALİ BİRADEROĞLU

Uzun yıllar susan Ali Biraderoğlu, yeni yayınlanan üç kitabı ile fikri köklerini Büyük Doğu'da bulan bir düşüncenin tarih, toplum ve yaşadığımız çağa dair yorumları dikkat çekiyor.


İnsanlar mekanlarla mücessem hale gelirler. Belirli yer ve mekanlar bazı insanlar için mana ile doludur. İnsan kendini mekanda bulabildiği gibi mekan da kendini insanla tarihe nakşeder. Necip Fazılın hayatında da pek çok mekan sayabilirsiniz. Şiirlerine konu olan İstanbul’dan, dönüşlerine konu olan Ankara’ya kadar. Necip Fazıl Kayseri ilişkisi ise sadece mekan olmanın ötesinde ruhi ve kültürel anlamda bir içeriğe sahiptir. Şüphesiz ki bunda Kayseri’nin sırf mekan olmasının ötesinde Büyük Doğu ve Necip Fazıl için önemli şahsiyetleri içinde barındırmasından dolayıdır.

Necip Fazıl için Kayseri, Büyük Doğu davasının Anadolu bağlamında merkezi yerini işgal eder. Kendisinin deyimiyle “Anadolu ruh topografyasının, Büyük doğu davasını tutmakta Himalaya dağı, Kayseri…’dir. Bu dağ etrafında, Erzurum, Van, Elazığ, Konya ve bazı Ege bölgesi kasabaları varsa da, tepe noktası (Everest), Kayseri’de kalıyor. Devam eder Üstad:” Ben havzacı değil, şahsiyetçi ve ferde inanmış biriyim; ama havzaların ve toplumların da Allah’ın mahluku olduğunu ve ferdi tezgahlamakta rolü bulunduğunu bilenlerdenim. Itırlı Amasya elmasıyla ebediyet lezzetli Medine hurması; öz keyfiyetlerindeki cevheri mekanlarına bağışlarken, mekanlarından da bağış almak gibi bir ahenk ifade ederler. İşte ben bu gözle ve fert hakkını hiçbir mekana tahsis etmemek kaydiyle bildiriyorum ki, divanesi olduğum davanın en sağlıklı anlayış, vecd ve aşkını, en gür çapta Kayseri’de buldum. Bazı kıskanç, dar ve pısırık seyircilerin Kayseriliye ’eşeği boyar ve satar’ diye kondurduğu teşhis aksine, ‘Kayserili boyanmış eşekleri ilk bakışta anlar!’ şeklinde tashih edilmelidir.

Necip Fazıl 1949 yılında Büyük Doğu Cemiyetini kurdu. Cemiyetin ilk şubesi ise 1950 yılının Şubat ayında Kayseri’de açıldı.(8 Şubat 1950 Çarşamba) Dolayısıyla Kayseri ve bu şehrin insanları kemiyet değil keyfiyet insanları olarak nitelenir Necip Fazıl tarafından. Cemiyet binasının önünde yaptığı konuşmaya yine Büyük Doğu ile Kayseri’yi adeta iç içe geçirerek ifade eder. “Evvela vatan, sonra dünya çapında bir mefkure… Büyük Doğu mefkuresi!.. Böyle bir mefkurenin iş ve hamle planını temsil ettiğine inandığımız bir cemiyet… Büyük Doğu Cemiyeti!.. Büyük Doğu Cemiyetinin 1 numaralı şubesi… Kayseri!..”

Necip Fazıl’a göre mücerret Kayseri tipi manevi saffet ve halisiyeti içinde, zeki, gayretli, hamleli, nefsine, mevzuuna ve etrafını kuşatan eşya ve madde planına sahip ve hakimdir. O kayseri ve Kayserilide  Kayseri ve Kayseriliyi değil, Anadolu ve Anadoluluyu, sanki bir tufan olmuş da onun ruhu Erciyes’in tepesine tutunmuş gibi, en halis bir örnek halinde Anadolu ve Anadoluluyu bulurken, ondan da kendi dar ve hasis havza sınırının dışındaki ruh tamamlığı sahasında en ileri en fedakar, en güvenilir hamle ve hareketi beklediğini belirtir.

Necip Fazıl bunun dışında da pek çok kereler konferans vermek üzere Kayseri’ye gelmiştir. 1965’te Büyük Doğu fikir Kulübünü kurdu ve yine aynı yıl Kayseri’de şubesi açıldı. 1968 “İdeolocya Örgüsü” isimli ve “baş eserim” dediği kitabı Kayseri Yüksek Îslâm enstitüsü Talebe Demeği tarafından çıkarılır.

İlk bağlılardan olarak tanımladığı Ömer Karamehmedoğlu Kayserilidir ve Büyük Doğu Cemiyeti Umumi Merkez Heyeti azasıdır. Kayseri Müftüsü Abdullah Saraçoğlu Üstad için ‘inanmış adam’dır. Mehmet Soyak, Rafet Cıngıl, Mustafa Miyasoğlu Üstadın dikkatini çeken Kayserililerdendir.

Ancak Kayseri ve Necip Fazıl dendiği zaman şüphesiz ki akla gelen en önemli isim Ali Biraderoğlu’dur. İsmi ve fikri Üstadının ismiyle ve fikriyle meczolmuştur. 1978’de Büyük Doğu’da yazdığı Heyula isimli yazısını Batı dillerine tercümeye layık bir metin olarak sunan Necip Fazıl, Rapor dergilerinde de yine Ali Biraderoğlu için alıcılıktan vericiliğe geçen, İslami tefekküre örnek olan ve özlediği neslin artık eserini vermeye başladığı kimse nitelemesini yapar.

Başta Ali Biraderoğlu olmak üzere Kayserili Büyük Doğucular 1970’li yıllarda fikri değerlendirmelerini ve sohbetlerini MTTB’de sürdürdüler. Daha sonra Söğüt Fikir Kulübünü kurdular ve sohbet ortamını sürdürmeye devam ettiler. Ali Biraderoğlu sohbetlerine Söğüt Fikir Kulübünde devam etti.

1942 yılında Kayseri’de dünyaya gelen Ali Biraderoğlu, Kayseri lisesini bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünü bitirdi. Stajını İstanbul Erkek Lisesinde Nurettin Topçu’nun yanında yaptı.

Çocukluk döneminde Babasının Dedesine okuduğu Büyük Doğu dergileri ile tanıştı. Henüz çocuk yaşta Büyük Doğu ikliminde yetişmeye başladı. Üniversite öğrenimi sırasında Necip Fazıl Kısakürek’in yanında oldu. Büyük Doğu dergilerinin çeşitli devrelerinde yazmaya başladı.

Büyük Doğu fikriyatını ve ideolocyasını anlama biçimi Necip Fazıl’ın dikkatinden kaçmadı. 1978 Büyük Doğularında yazdığı Heyula başlıklı yazı için Üstad “Profesörünün, meşhur muharririnin, politikacısının, içi geçmiş kabaklar gibi her türlü fikir cevherini yitirdiği bu kafa kıtlığı devrinde, olgun gençlik kadromuzun en mümtaz örneklerinden Ali Biraderoglu’na ait bu yazıyı bütün Batı dillerine çevrilmeye layık bir değer ölçüsüyle takdim ederiz…” biçiminde bir sunuşla yayınladı. Nitekim Rapor dergilerinde de iki yazısı için benzer değerlendirmelerde bulundu.

Necip Fazıl’ın ‘en yakını’ olma liyakatinden başka herhangi bir kaygı taşımayan Ali Biraderoğlu üniversiteyi bitirdikten sonra Felsefe öğretmenliğine başlar. Kayseri Lisesinde öğretmen, Kayseri Yüksek Öğretmen Okulunda öğretim görevlisi olarak çalışır.

Arkadaşları ile Kayseri’de önce MTTB sonra Söğüt Fikir Kulübünde eşya ve hadiseleri anlamaya ve yorumlama çabalarını sürdürdü.

Necip Fazıl’ın vefatından sonra üstadını vuslata hazırlayan içerideki dört kişiden biridir. Necip Fazıl ve Büyük Doğu ile hesaplaşmayan, konjönktürel kaygılardan uzak olmayan, oportünist ve pragmatik zaaflarla, aşağılık kompleksinden kurtulamamış, islamı bir izm ve ideolojinin, yükselen değerin arkasına takan ve bilhassa 1980 sonrası ortaya çıkan “fikir hareketlerini” ciddiye almadı ve bunları modern hareketler olarak niteleyerek ucuzculuk ve sistem içinde yer bulma çabaları olarak değerlendirdi. İslamı  bir kültür ve medeniyet planında ele almayan, onu zamanı ve mekanı belirleyici bir ‘üst’ kıymet hükmü olarak almayan hiçbir düşünceyi ciddiye almadı.

Üstad Necip Fazıl’ın yanında şu veya bu biçimde bulunan herkesin yazmasına rağmen Ali Biraderoğlu uzun süre yazmadı.. Kalem ve dilin ishal olduğu bir süreçte yaşıyoruz diyerek sustu. Sadece önce MTTB ve daha sonra Sögüt Fikir Kulübünde sohbetlerine devam etti.. Sohbetlerine genel anlamda İslam dünyasının sorunları ile (bilhassa Filistin) başlardı. Daha sonra mücerret fikir bağlamında okuduğu kitapları değerlendirir ve son olarak da gündemle ilgili değerlendirmelerde bulunurdu. Zaman zaman da çeşitli konularda müstakil seminerler, konferanslar verdi.. Nitekim ilk kitabı Necip Fazıl ve Büyük Doğu 1989 yılında verdiği konferansın metnidir. Tarih Üzerine I ve Tarih ve Değişim ise 1978-1982 tarihleri arasındaki yazıları ve konferanslarından oluştu. Son dönemde yazdıklarını da bu kitaplarına koydu.

Uzun yıllar susan Ali Biraderoğlu üç kitabı bağlamında genel hatları ile şunların üzerinde durur: İlk olarak Necip Fazıl ile fikri anlamda hesaplaşmadan ortaya konan teorik ve pratik çözümlemelerin eklektik ve eksik kalacağını, hatta müslümanları batı kültürüne eklemleyeceğini belirtir ve savunur. Necip Fazıl’ı İmam Gazali- İmam Rabbani ekseninde 20. yüzyılda ortaya çıkan bir deha olarak kabul eder. İmam Gazali-İmam Rabbani çizgisinde billurlaşan ve ehli sünnet tefekkür-tasavvuf hassasiyeti ile tezahür eden Necip Fazıl,  Büyük Doğu ve İdeolocya Örgüsü ile bir tarih, zaman ve mekan hesaplaşması yapan adamdır. Dolayısıyla Necip Fazıl 20. Yüzyıl müslümanlarına bir metod sunmaktadır. Nitekim Ali Biraderoğlu’na göre Necip Fazıl Bey eşya ve olaylara değişik yorumlar getiren, evrene yepyeni bir perspektiften bakan, kavramlara yeni anlamlar kazandıran, yeni değer yargıları üreten ve bunları yapabilmek için de bazı sınırları aşmaya hakkı olan nadir insanlardan biridir.

Ali Biraderoğlu Tarih Üzerine I’de ise adeta Üstad’ının “Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak” haykırışını sürdürür ve Üstad’ın çağrısının içini doldurur. 300 yılın putu ve fetişi haline getirilen Batı ve onun değer yargıları ile hesaplaşır. Bir anlamda İslam’dan uzaklaşan bir insan tipinin ne hale geldiğinin fotoğrafını çeker. Batının kavramları ile ilkelleşen, kendisine totemler bulan “müslüman” insana arayışının (aramayışının) beyhude olduğunu belirtir. Çözümün risalette, ehl-i sünnet tasavvurunda  olduğunun altını çizer. Bugünkü müslümanların Peygamber tavrını kaybettiklerini belirtir. Ve ona göre her şey bu kaybedişle ilgilidir… “İlim  bizi gezegenlere götürebiliyor, fakat kalbimize götüremiyor. İlim tabiatın sırlarını başarıyla önümüze seriyor, fakat kalbimizin sırları önünde adeta susuyor... Öyle zannediyorum ki insanlığın yüzyıllardır aradığı değerler; dünyada özentilere, yaranmaya yeltenmelere hiç ihtiyaç duyulmadan İslam kültür ve medeniyetinin en bakir ürünleri arasında gizlidir. Fakat mesele, bu değerleri saptırmadan, sevimli kılma ihtiyacı duymadan, bütün özellikleri ile, aslına sadık kalarak, Batı’ya, tüm dünyaya belki de ilk önce kendimize takdim edebilmektir. Şüphesiz akıl bir insanın sorumlu olabilmesi için Allah tarafından kendisine bahşedilen bir nimet. Birçok bilgiyi akılla elde ettiğimiz de açık bir gerçek. Ama ne var ki akıl, tek başına hayatımızı temellendirme, bir dünya kurma gücüne sahip değildir. O zaman tek çıkış yolu olarak Peygamberimizin ruhaniyetine sarılmak kalıyor. Bu nurdan ruhaniyetin çeşitli akislerinden biri olan gizli zikre dayanan ruhi terbiye, problemin tek çözüm yolu olsa gerek…”

Tarih ve Değişim ise bilhassa 80 sonrası oportünist bir biçimde istismar edilen değişim kavramı ekseninde yazılan yazılardan oluşmaktadır. 80 sonrasının Müslümanları manipüle etme ve batılı değer yargılarına eklemleme aracı olan değişim tartışmaları yine felsefi bağlamları ile ele alınarak 80 sonrası islamcılarının içinde bulunduğu açmaz ortaya konulur. Yükselen dindarlığa rağmen, uzaklaşılan İslamın “müslümanlar” bağlamında ortaya çıkardığı ruhi ve sosyal paradokslara dikkat çekilir. Müslümanın yerini dindarın (muhafazakarın), İslam’ın yerini mistik metafizik bir din tasavvurunun aldığının altını çizer ve bunun bir değişim değil, yabancılaşma, yozlaşma ve tükenme olduğunu belirtir. Söz konusu değişimin, dini grup, tarikat, cemaat, islamcı aydın, ilahiyatçılar, dini partiler biçiminde tezahür eden yeni durumlarına ve duruşlarına dikkat çeker. Tarih ve Değişim aslında 80 sonrası yükselen değer olan modern, muhafazakar dindarlıkla yine ehli sünnet ekseninde bir hesaplaşmadır. Nitekim Ali Biraderoğlu şöyle der: “Dindarların tek meselesi; Yükselen Değerler’e, onun yeni enstrümanlarına sözde İslâmî çözümler bularak, İslâm’ı; mistik, metafizik, okültik bir inançlar bütünü haline getirerek, gavurizme uyum sağlamak,  koltuklarının altına sıkıştırdıkları reçetelerle, kapitalizm evreninin bir köşesine sığınmak ve sıkışmak!! Hiç bir İslâmî sınır tanımadan; akılları sıra İslâmî mukaddesleri kapitalist konsept içinde eritmek… İman bukağısından, İman kelepçesinden kurtulmak… Sonradan dâhil olanların inanç gücü ile yabancılıktan kurtulmak için Batı Uygarlığının müelliflerinden daha büyük bir hızla dönüşmek, dönüşmek ve dönüşmek savaşı içindeler… Bu arada farkında olarak veya olmayarak; İman; inanç haline dönüşerek, gönlümüzden süzülerek topuklarımıza kadar indi!

Unutmayalım nefs gölge gibidir. Onu Şeriat-ı Garrâ-yı Muhammediye ile terbiye etmedikçe attığınız toprağın üzerine çıkar…. Önce helal lokma! Önce helal lokma! Önce helal lokma!… Aksi takdirde bütün İslâmî müesseseler, dinsel bir kuruluş haline gelir… Vakıflar foundation olur. Tarikatlar Sivil Toplum Kuruluşları olur. Din kül halinde PDR (Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik) olur.  Nasıl ki içki, şişede durduğu gibi durmuyorsa, haram para da kasada durduğu gibi durmuyor…”

Ali Biraderoğlu bütün yazılarında temel olarak belki de modernite ile birlikte ya yüz çevirilen, ya unutulan, ya indirgenen veya herhangi bir batılı izm’in içine hapsedilen Sünnet ve Risalet’i Ehl-i Sünnet çerçevesinde ısrarla vurgular. Çünkü Kur’an’ı bize öğreten onun pratiğini gösteren Peygamberdir. Dolayısıyla İslam Peygamberin tefsiri, te’vili, içtihadı ve amelidir. Öyleyse esas olan, Peygamberimiz Aleyhissalâtu Vesselam’a Allah Celle Celalühu’nün vahyettiği ve Allah Celle Celalühu’ya da Pey­gamberimiz Aleyhissalâtu Vesselam’ın öğrettiği ve terbiye ettiği biçimde iman etmektir…

Eşya ve hadiselere Risalet penceresinden bakmak, hikmeti yakalamaktır. Hikmet Kur’an-ı Azimü’ş-şan’ın mânâsıdır. Hik­meti yakalayan Sünnet idrakiyle mücehhez hale gelir. Sünnet idraki de Kur’an’ı ve Murad-ı İlahiyi anlamanın tek yoludur. Müslümanca düşünme Müslümanca inanmaya bağlıdır. Bu­nun yegâne ölçüsü de Risalet’tir. Birincil unsuru bırakıp akıl, fel­sefe, bilim v.s leri öne almak hevâ ve hevestir. Hakikat epistemo­lojik bir “unsur” değildir. Hakikat amel ve teslimiyetle ilgilidir… Efendimize eşya ve hadiselerin hakikatini öğreten Allah Celle Celalühu’nün muradını anlamanın O’nu hakikatiyle bilmenin yegâne yolu, Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm’ı O’nun öğrettiği biçimde öğrenmektir.

Kayseri Kültür ve Eğitim Vakfı tarafından basılan kitaplar 8 kitap olarak düşünülüyor.

1-Necip Fazıl ve Büyük Doğu
2-Tarih Üzerine I
3- Tarih ve Değişim
4- Düşünme Üzerine
5- Tarih Üzerine II
6- Söğütün Gölgesinde (Söğüt Sohbetleri I)
7- İslam Dünyası Üzerine Mülahazalar (Söğüt Sohbetleri II)
8- Konferans ve Çeviriler

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Veli Oruç
18-07-13
E mail: dunyabulteni.net
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
BİR YİTİK HAZİNE: ALİ BİRADEROĞLU
Online Kişi: 21
Bu Gün: 59 || Bu Ay: 1.699 || Toplam Ziyaretçi: 2.228.831 || Toplam Tıklanma: 52.240.903