ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 2848
Yazar: Oğuz Düzgün
İSLÂM MI KAZANACAK SEKÜLERİZM Mİ?

İSLÂM MI KAZANACAK SEKÜLERİZM Mİ?Sekülerizm, dini ve ruhani olan her değerden uzaklaşmak, bu değerlerin kökenlerini beşeri olan irca etmek yanında; beşeri ve dünyevi olan her metaya arzulu yönelişi anlatan bir düşünce sisteminin adı.
 
Bu ideolojik kavramın kökü Latince “seculum” (dünya) kelimesine kadar uzanmaktadır. Sekülerizm ise “dünyacılık”, “dünyaya düşkünlük”, “dünyevilik” gibi anlamları da içinde barındırmaktadır.
 
Bizdeki geleneksel kullanımıyla sekülerizm kavramı dünyevilik, sekülerist kavramı da ehl-i dünya kavramlarına karşılık gelmektedir.
 
Tasavvuf dilinde kullanılan “mâsiva” kavramı da “sekülerizm” kelimesiyle paralel anlamları havidir.
 
“Mâsiva” Allah’tan başka her şeyi kapsayan bir kavramdır. Bu kavram öteden beri “dünyevi” olan yani “uhrevi” olmayan her şey hakkında kullanılmıştır.
 
İslam aleminde hicri ikinci bin yılın müceddidi olarak kabul edilen İmam-ı Rabbani bir mektubunda:
 
“Bize ve size her şeyden önce lâzım olan şey, kalbi Allahü teâlâdan başka şeylerin hepsinden (mâsivadan) kurtarmaktır.”
 
tavsiyesinde bulunarak, Müslümanların kalplerinin dünyevi olan şeylerle değil, ancak ve ancak Allah’la iritbatlı olması gerektiğini vurgulamıştır.
 
Yunus’un deyimiyle Müslüman kişi, Sonsuz Varlık karşısında sadece dünyevi olanı değil bütün varlığını yakan, yok eden kişidir:
 
“Gözüm pınar olmuş akar,
Şu zârım ki arşa çıkar.
Mahv eyleyip varın yakar,
Mâsivayı koyan kişi.”
 
Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bir Müslümanın “seküler” değerler uğrunda yaşayamayacağını pek çok ayetiyle buyurur:
 
“Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu, takva sahipleri için daha hayırlıdır. Hala akıl etmez misiniz?” (En’am 32)
 
Ayette geçen “hayat-üd dünya” ifadesinin mana tabakaları arasında, görece yeni bir kavram olan ama gerçekte kökleri Habil ile Kabil’e kadar uzanan “sekülerizm” anlamı da açıkça bulunmaktadır.
 
Rabbimiz, Fatır suresi 5. âyette bütün insanlara hitaben şu ikazı yapar:
 
“Ey insanlar! Şüphesiz ki Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı (Şeytan), Allah hakkında sizi aldatmasın!”

Bu ayetten de anlıyoruz ki, seküler olanın her zaman insanı ayartması, kandırması mümkündür.
 
Hatta “çok aldatıcı” olan Şeytan da yüreklere saldığı vesveselerinde seküler argümanları kullanarak insanları ayartmaya, yoldan çıkarmaya çalışmaktadır.
 
O halde Kur’ân-ı Kerim Müslümanlara dünyevileşmeyi temel hedef olarak hiçbir zaman koymamıştır.
 
Kur’an insanları her daim “aşkın” (transendantal) olana, “uhrevi” olana, Vahdete, sonucu ahiret saadeti olan imana ve ubudiyete yönlendirir.
 
Yahudilik inanışında olduğu gibi Müslümanlıkta olmazsa olmazlaştırılmış “bir arz-ı mevud” ideali, dolayısıyla Tanrı Kral’ın gelip hükümranlık kuracağı bir bitimsiz “dünya” algısı yoktur.
 
Müslüman’ın temel ideali Allah’ın rızasını kazanıp cennete gitmek ve bu dünyada esbap perdesiyle setr edilen Sonsuz Sevgili’nin Cemâliyle müşerref olmaktır.
 
Görülüyor ki İslam’a göre dünya sonsuzluğu, asıl olanı örten fani bir perde hükmündedir.
 
Elbette sonsuzluğun kazanıldığı imtihan yeri de dünyadır. Ancak dünya mutlak amaç değil asıl gaye olan sonsuzluğu kazanmak adına bir araçtır.
 
Dünya karşısındaki bu algı farklılaşması, Müslümanın ilahi olanı, maneviyi, uhreviyi yani gayeyi; seküler, dünyevi, maddi olandan yani araçtan üstün tutmasını gerektirmiştir.
 
Sonraki Hıristiyanlık inanışı da, ilk İsevilik’ten farklı olarak ilâhi olanı dünyevileştirme/aracı amaçlaştırma konusunda Yahudilikten geri kalmamış, dünyayı değil ama “beşeri” ilahlaştırarak, beşerin ilgi kurduğu bütün dünyevi alanları da mutlaklaştırmıştır.
 
Tanrı Kral’ın gelişi inanışının içeriği, (haşa) Rab Mesih’in Dönüşü inanışı ile doldurulmuş, böylece bitimsiz Arz-ı Mevud kavramı, o arzda hüküm sürecek sonsuz Beşer-i Mevud ile tamamlanmıştır.
 
Uluhiyyetin arzileştirilmesi diyebileceğimiz bu sürecin neticesi ise, tersten bir okumayla arziliğin ilahlaştırılması olarak bilhassa 18. yy’dan itibaren yaygın bir dönüşüme uğramıştır.
 
Madem ki bu inanışa göre arz cennettir, beşer ise Tanrıdır (Tanrı’nın oğludur); o halde bu inanışa karşı çıkanlara göre de Tanrı artık insandır, cennet ise artık dünyadır.
 
David Hume, Ludwig Feuerbach, Nietzsche vb. Avrupalı düşünürlerin geliştirdikleri seküler bakış açıları işte bu algı kırılmasının temel sonucudur.
 
Yani Nietzsche’nin de bir şekilde ifade ettiği gibi, Hıristiyanlığın aşkın olan Tanrı kavramını bitimli, hatta çarmıha gerilip öldü/rüldü/ğü iddia edilen bir beşere irca etmesidir gerçekte Mutlak Tanrı inanışını mantıken öldüren.
 
Kilisenin tahakkümü bittiği andan itibaren batı muhakemesi,  “öldürülmüş bir Tanrı” ya da “kıyamet sonrası bir dünya krallığı(cenneti)” yerine, şu anda yaşayan bireyleri Tanrılaştırmayı (individüalizmi, hümanizmi) ve şu anda yaşanan arzı cennetleştirmeyi (sekülerizmi) tercih etti.
 
Bugün ise sekülerizm, kendisini doğuran ve hatta tezlerini haklılaştırarak onu besleyen, Yahudilik ve Hıristiyanlığa vefasını göstererek bu dinlerle barış tesis etmiş durumda.
 
Sadece bu dinlerle değil, Budizm, Konfüçyizm gibi beşeri dinlerle de çok iyi anlaşmaktadır Sekülerizm.
 
“Deli deliyi bulur” dedikleri gibi, bu örneklerden hareketle “beşeri olan da beşeri olanı bulur” desek yanılmış olmayız herhalde.
 
Ancak açıkça ortadadır ki, Sekülerizmin İslam’la ilişkisi problemlidir. Sekülerizmin en temel hedefi, bu problemi ortadan kaldırmak, yani İslam’ı seküler bir dine dönüştürmektir. Bu istek ise İslam dinini orjinal bağlamından koparıp yok etmekten başka bir anlamı içinde barındırmaz.
 
Elbette Kur’an ayetleri açıkça ortadayken bunun olması imkansızdır. Ancak sekülerizmin tıkandığı bu noktada, ayetleri “sekülerizm” hesabına yorumlayan din mühendisleri devreye girer ki, asıl tehlike buradadır.  
 
Kader’i inkar eden, Allah’ın aşkın sıfatlarını sınırlayıp beşerileştiren, İslam’ın ibadetlerini beşeri ritüellere dönüştüren, Kur’an-ı Kerim’i, Das Kapital ya da Türlerin Kökeni gibi beşeri kitapları anlamak için yardımcı bir “şerh kitabına” dönüştüren, ezeli olan ayetleri tarihileştiren, Peygamber’in örnekliğini yok edip başka “beşeri” idollere ittibanın kapılarını aralayan din mühendisleri, sekülerizmin gönüllü neferleridir bu manada.
 
Bir de doğrudan doğruya Kur’an’dan ilham alıp meselelere yaklaşmak yerine, kimi küresel menfaat endişeleri nedeniyle sekülerizmin siyasi söylemlerini, kendi yitik malları gibi sahiplenenler çıkar karşımıza.
 
Suriye, Mısır, Filistin, Gazze, Arakan gibi “sekülerizmin” sessiz kaldığı zulüm ve soykırım alanlarına karşı sessiz kalıp; petrol, elmas vb. menfaatlerin saikiyle Nijerya’daki kızların kaçırılması konusunda hiddete gelen “sekülerizmin” papağanlığına soyunma derdinde olanlar da hiç gözden kaçmaz bu arada.
 
Bu fikri savruluş, sekülerizmin siyaseten doğru dediğine doğru, yanlış dediğine yanlış demek gibi büyük bir günaha sürükler savunanı.
 
Dünyevi menfaatlerini gözetmek için sekülerizmin şatafatlı saflarına dahil olanların, sekülerizmin işlediği bütün küresel cinayetlere de ortak olacakları bir sır değildir.
 
Açıktır ki, sekülerizmin başını ağrıtan, uykularını kaçıran bir tek ehlileştirilmemiş/ dünyevileştirilmemiş alan kaldı; o da İslam’dır.
 
İslam’ın “tevhid”, “nübüvvet”, “ahiret” ve “adalet”  esasları, insanlığı bunalıma sürükleyen seküler hayal kırıklığını suç üstü yakalamış ve vicdan mahkemesinde de tutuklamıştır.

Bu arada şunu da ifade edelim ki, seküler zihniyet tarafından “İslami” etiketiyle servis edilen kimi terör örgütlerinin, “sekülerizmin” ekmeğine yağ süren, onun cinayet ve tecavüz alanlarını  genişleten uhrevilikten uzak dünyevi zulümlerini reddetmek de, sekülerizme direnmek anlamına gelir.
 
Bu durumda Müslüman şahsiyetin ve Müslüman grupların yapması gereken, “sekülerizmi” reddedip, dünyeviliğin geleceğimizi karartan sinsi emellerine alet olmamaktır.
 
Müslümanlar sabırla, azimle, gevşekliğe düşmeden medeniyetlerini, kültürlerini, itikadi yapılarını korumaya devam edecekler ve geleceklerini de kendi kudsî kaynaklarından ilhamla yalnızca kendileri inşa edecekler:
 
“Sen şimdi sabret! Bil ki Allah’ın vaadi gerçektir. İyice inanmamış olanlar sakın seni gevşekliğe sevketmesin!” (Rum 60)

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: Oğuz Düzgün
14-05-14
E mail: timeturk.com.tr
 
 
Yorumlar: 1
Alaettin
Güzel bir tahlil ve teşhis
Tarih : 15-05-14

Meseleyi vuzuhuyla idrâk etmiş. Sünnet ve Hadîs-i Şerifler husûsunda farklı yaklaşıyor gibi bir ifâde de var. Biz yarayan kısma bakalım.

 
İSLÂM MI KAZANACAK SEKÜLERİZM Mİ?
Online Kişi: 27
Bu Gün: 549 || Bu Ay: 5.939 || Toplam Ziyaretçi: 2.214.766 || Toplam Tıklanma: 52.114.132