ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 1814
Yazar: Süleyman Seyfi Öğün
ZORUNLU DİN DERSİ TARTIŞMALARINA DERKENÂR (1)

ZORUNLU DİN DERSİ TARTIŞMALARINA DERKENÂR (1)Türkiye'de yakın zamanda bu tartışma yeniden alevlendi. Taraflar tartışmayı siyâsal sâiklerle yürütüyorlar. Ben buna girecek değilim. Sâdece önemli bulduğum bâzı hususları dile getirmek istiyorum.

Türkiye'de modernleşmenin, dinsel bağların tasfiyesini gerektiren bir süreç olarak algılanmış olduğu çok iyi biliniyor. Cumhûriyetin kültür siyâsetleri, Jön Türk hareketinde yer alan bâzı fikirler, özellikle de tıbbiye geleneği temel alınarak hayâta geçirilmek istendi. Şerif Mardin ve Hocam Şükrü Hanioğlu'nun çalışmaları bu konudaki süreklilikleri son derecede berrak bir şekilde görmemizi sağlıyor. Her ne kadar kurucu kadrolar, kendilerine göre düzgün bir teoloji inşâ etmeye dönük bâzı çabalar göstermiş olsalar da; fiiliyatta modern insanın tanımı, bilim ile din ve gelenek arasına sızdırmaz bir sınır çekiyor ve ikincisinden keskin bir kopuşu öngörüyordu. Kurucu değerlere sâhip çıkan orta sınıf ailelerin çocukları buna uygun bir doktriner süreçten geçirildiler. Laiklik, her ne kadar tanımında bu açık bir şekilde dile getirilmiş olmasa da, yine fiiliyatta dinsizleş(tir)me olarak işledi.

Dinsizleşme, sâdece bir inanç (metafizik) sorunu değildir. Bunun ikinci boyutu düpedüz bilgiseldir (epistemolojik). İnançsızlaştırma aynı zamanda da câhil bırakmayla sonuçlanmıştır. Böylesi bir endoktrinasyondan geçen sayısız kuşak, dinsel bilgiler yönünden bilgisiz bırakılmıştır. Bu arınmışlık, aynı zamanda bir aydınlanmış olma göstergesi sayılarak, bu nesiller için bir iftihar vesilesine konu oldu. Dinsel konularda bir şey bilmemekle övünen bir söyleme herkes rastgelmiştir.

Ama bilgisel (epistemolojik) sorun sâdece bununla da sınırlı değildir. En az bunun kadar önemlisi; sözkonusu endoktrinasyondan geçmeye şu ya da bu biçimde direnen nesiller de, bu konularda bilgi üreten ve dağıtan kültürel ağın yırtılmış ve parçalanmış olmasından dolayı, el yordamıyla ve çoğu kez bu boşluğu dolduran ehliyetsiz, vasıfsız insanlardan beslenmek zorunda bırakılmıştır. Özellikle de taşra için durum budur.

Sorun yerküre ile gökkubbe arasındaki ilişkinin sakatlanmış olmasıyla formülleştirilebilir. Modernleşme, yerkürenin iş ve işlemlerinin, gökkubbe ile belirlenmesine îtiraz eder. Buna kısaca dünyevîleşme diyebiliriz. Aslında bu, Guénon'un metafiziksizleşme dediği olgudur. Din, modern dünyâda yerküreye nezâret eden bir üst akıl olma vasfını kaybeder. Eğer din modern dünyâda yaşayacaksa, yerkürenin ihtiyaçlarını karşılamak için yaşayacaktır. Modernlik ile dini uyumlulaştıran ya da pratikleştiren orta yol, ya da ılımlı bağ budur. Bu bağ, inanç (metafizik) konusunda sıkıntılar doğursa da, hiç değilse, ahlâki (etik) ve bilgisel (epistemolojik) bir kopuş doğurmaz. Muhafazakârlık, bir modern ideoloji olarak zaten bu bağı savunur. Yani muhafazakarlığın metafiziği zayıftır. Bunun yerine etik ve epistemolojisi güçlü vurgular taşır.

Türkiye'de, modernist kurucu niyet ve uygulamalar ise dinin metafiziğini olduğu kadar etik ve epistemolojik taraflarını topyekûn reddederek işe başladı. Bu aşırı yorum, tıpkı modern dünyâ görüşünün istediği gibi, gökkubbeyi yerküreye tâbi kılan bir yaklaşımı güden geleneksel pagan kültürel mirasın da desteğini aldı. Ama sözkonusu aşırı yorum tutunamadı. Kalabalık taşra nüfuslarının direnci ile karşılaştı. Bu defâ devreye muhafazakâr sağ iktidarların müdahalesi girdi. Din eğitim ve öğretimi milli eğitimdeki yerini almaya başladı. Bu müdahalenin, müfredât düzeyinde metafizik derinlikler taşıyan bir müdahale olduğunu düşünmüyorum. Dolayısıyla restorasyon cılız muhafazakâr beklentiler nispetinde oldu. Din dersleri metafizik ile ilişkisi zayıf bir etik doktrinasyon ve kural ve işlem (akâid ve muamelât) repertuarıyla eşlendi. Görebildiğim kadarıyla, modern dinsel hayâtların en büyük takıntısı, ucu yerküre endişelerini tutmaktan başka bir işe yaramayan akaid ve muamelat takıntısıdır. Bu takıntı, metafiziksiz bir dinsel hayâtın armağanıdır.

12 Eylül, kurucu reflekslerden birisini harekete geçirerek, dinsel hayâtın düzenlenmesine dâir esaslı bir adım attı. Düzgün (proper) din temelinde muhafazakâr müdahalelere ve restorasyonlara vaziyet etmeye karar verdi. Ama, bu konudaki sınırlayıcı ve düzenleyici müdahaleler bozguna uğradı. 1980 ve 1990'lı Müslüman nesiller, entelektüel gıdalarını bu müfredattan değil, o günlerin en fazla heyecan yaratan Îrân Devrimi'nden ve bu devrimin ideologlarından aldılar. Başka bir şey daha oldu: Siyâsal İslâm olarak bildiğimiz sürecin aktörleri, modern kültür oluşturmakta Batı kaynaklarına gösterilen teveccühün beklenmeyen bir pratiği olarak Batı'yı Batı'dan eleştiren bir külliyâta sâhip çıktılar.* ..Devâm edeceğim.

Cümle okurların Kurban Bayramını kutlarım.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

*Batıyı, Batılı bir külliyâta yaslanarak eleştirmek, evet, muhâtabı şaşırtan bir imkândı ama bu aynı zamanda İslâm'a da Batılıların bakışıyla bakmak gibi bir zaafla malûliyeti getirdi. (Doğruluş)

Yazar: Süleyman Seyfi Öğün
06-10-14
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ZORUNLU DİN DERSİ TARTIŞMALARINA DERKENÂR (1)
Online Kişi: 13
Bu Gün: 317 || Bu Ay: 8.853 || Toplam Ziyaretçi: 2.220.082 || Toplam Tıklanma: 52.157.778