ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 1583
Yazar: İbrahim Tenekeci
TÜRKİYE'YE İNANMAK

TÜRKİYE'YE İNANMAKDefterimi açıp bakıyorum. Sayfalar dolusu not. Son günlere, olaylara ait. Yüksekova'da şehit edilen üç askerimiz, direğe bağlanıp kurşuna dizilen korucumuz, sığındıkları evden çıkarılıp linç edilen müslüman gençlerimiz ve iki dilli bazı politikacılar. Nereden ve nasıl başlayalım?

Bitlis ilinin Tatvan ilçesinde direğe bağlanıp kurşuna dizilen köy korucusuyla ilgili haberleri okurken, bir okuyucu yorumuna takılıp düştüm. Evet, düştüm.

Haberin altına yazılan şuydu: 'Bu insanların tek suçu, Türkiye Cumhuriyeti'nin büyüklüğüne bizden daha çok inanmaları ve güvenmeleridir.' Bu yorum veya durum üzerine ne söylenebilir, bilmiyorum.

Allah düşmanın bile mert olanını versin. Hatta nasip etsin. 'Bunu yapan insan olamaz' denilen ne varsa, rahatlıkla yapılabiliyor.

Görüntü net: 'Kobani düşerse, insanlık düşer' diyenlerin bir kısmı, insanlığı defalarca ayağa düşürdüler. Yetmedi, çiğnediler.

Diyarbakır'da linç edilen dört müslümanın 'hikâyesi'ni mutlaka okumuşsunuzdur. Yaralı olarak sağ kurtulan on sekiz yaşındaki Yusuf Er'in anlattıkları. Kurban eti dağıtırlarken olaylar patlak veriyor. Canlarını korumak için, mecburen, bilmedikleri bir eve sığınıyorlar. O andan itibaren 'kutsal emanet' olmaları gerekir. Dünyanın bütün kötü vasıflarını üzerinde taşıyan evsahibi, dışarıdaki gözü dönmüş kalabalığa onları ihbar ve teslim ediyor. Peki, hiçbir kutsalı olmayan bu evsahibi için yasal işlem yapılmayacak mı? Ölen, öldüğüyle mi kalacak?

Ve Hakkâri ilinin Yüksekova ilçesindeki alçak cinayetler. Hemen söyleyelim; ilk kez olmuyor.

Çarşı iznine çıkan ve sivil giyimli olan üç askerimizin şehit edilmesi. Gündüz, herkesin içinde, gözler önünde. Ne acıdır ki, hiç görgü tanığı yok. Kanlar içindeki kardeşlerimizin fotoğrafını çekip sosyal medyada paylaşan ise çok.

Cadde ortasında pusu kurabiliyor, kalabalığı siper yapabiliyorlar.

Aynı ilçede, buna benzer üç hainlik daha olmuştu. Toplam beş şehit. Dört saldırının neredeyse tek ortak özelliği, gündüz gerçekleştirilmesi ve şahidin bulunmaması. Sahi, bu kadar ah nereye gidiyor?

Şehit askerlerimizden birinin babası, bütün o babalar gibi, şunu söyledi: 'Ne diyeyim, vatan sağ olsun.' 'Ne diyeyim' ifadesini biraz açalım: Sadece vatan değil, vatandaş da sağ olsun.

Özellikle askerimiz, korucumuz diyorum, çünkü Berat Demirci'nin şu sözü her daim aklımda: 'Olaylar üzerine konuşan, yazan birinin milliyeti anlaşılmıyorsa, fikri batıldır.'

Yüksek sesle yazalım: Asker değil, askerimiz. Korucu değil, korucumuz.

***

Kötülük yapmak kolaydır. Zor olan, kötülüğü durdurmaktır. Çünkü bir yıkıcı, bin yapıcıya bedeldir. Bin dost az, bir düşman çoktur. Kötülük yayılmacıdır. Örgütlüdür. Aynı anda birçok yerde olabilir. Nereden çıkacak, ne yapacak, nasıl vuracak, bilemezsiniz. Yüzsüzdür. Batıda demokrasi için oy ister, doğuda kendinden olmayanı, kendi gibi düşünmeyeni katleder. Yalancıdır. Yapar, 'yapmadım' der.

İsmet Özel, 'Kötü kötüleştirir, iyi iyileştirir. Birini iyileştirmek için iyi olmamız kâfidir. Kötülük yapmak için kendimizin de kötü olma önşartı vardır' diyor. Madem kötü, başkalarını da kötüleştiriyor, yapılması gereken bellidir: Kötünün etkisiz, kötülüğün çaresiz hale getirilmesi. Muhatap kabul edilmemesi. Ayrıca daha iyi olunması. Bütün bunlar için lazım gelen, edepli bir cesaret, kararlı ve adil bir yönetimdir. Daima yaşadığımız, gördüğümüz gerçek şudur: 'Eğilirsen basamak, dik durursan sığınak olursun.'

Büyük acının sonrasında yapılan açıklamaları dinliyoruz. Sebep olanlarda hiçbir utanma, mahcubiyet, nedamet belirtisi yok. Derler ki, 'utancı giden kimsenin kalbi ölür.' Kalbini kaybeden, kendini de kaybeder. İşte bunları yapar. Böyleleri için hep aynı sözü kullanırız: 'Utanması olmayanın kendisi de yoktur.'

Üzgün ve öfkeliyiz. Üslubumuzun sertliği bu yüzden. Öte yandan, biliyoruz ki, bu, iyilik ile kötülüğün, ahlak ile ahlaksızlığın, merhamet ile merhametsizliğin mücadelesidir. Hak ile batılın. Meselenin özü, mahiyeti budur.

Kardeşlik, barış. Dış güçler, karanlık eller. 'Yıllarca karşılıklı kız alıp vermişiz' gibi sözler. Hepsine tamam. Çözüm sürecine ve işin zorluğunu göğüslemeye elbette evet. Sancılı geçecekti, geçiyor. Hata ve suistimal olacaktı, oluyor. Onca olumsuzluğa evet, fakat arsızlığa, haksızlığa hayır. Aziz milletimizi rencide etmeye hayır.

Artık bitirelim, bitsin: Doların, altının ve borsanın güne nasıl başladığıyla ilgilenmiyoruz. Bizi ilgilendiren, insanımızın, milletimizin güne nasıl başladığıdır. Derdimiz insan.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: İbrahim Tenekeci
29-10-14
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
TÜRKİYE'YE İNANMAK
Online Kişi: 28
Bu Gün: 465 || Bu Ay: 9.069 || Toplam Ziyaretçi: 2.200.546 || Toplam Tıklanma: 51.935.916