ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / TEFEKKÜR
Okunma Sayısı: 2356
Yazar: İbrahim Tenekeci
AĞAÇLAR VE ODUNLAR

AĞAÇLAR VE ODUNLARDünya bir gölgeliktir. Gölgeyi de en güzel ağaçlar verir. Çünkü onlar, yeryüzünün ziynetleridir.

Milletimiz, birçok derdini ve ibretlik durumu ağaçlar üzerinden anlatmıştır. İki örnek verelim: “Ağaç düşer de yakınına yaslanır.” “Yıkılan ağaca balta vuran çok olur.”

Kimi içini ağaçlara dökmüş, kimi onlardan bilmeceler çıkarmıştır. Soru: “Dal üstünde ateş yanar.” Cevap: Kiraz. (Şükrü Elçin, Türk Bilmeceleri, 1970, sayfa 20)

Şifayı da ağaçlarda, meyvelerde aramıştır. Şimdi, mide rahatsızlığı çekenlere, aç karnına bir çorba kaşığı elma sirkesi içmeleri söyleniyor. Atalarımız, yüzyıllar öncesinden, bunun böyle olduğuna dair bize not bırakmışlar: “Aç karnına bir elma, bir daha ilaç alma.”

Mevsimler, en güzel, ağaçlara bakılarak takip edilir. Manzara ondadır. Haller de öyledir. İşte: “Dut yaprak açtı, soyun; döktü, giyin.”

Mustafa Kutlu’nun hikâyelerindeki en güzel anlatımlardan biri de şudur: “İğde kokusuna tutunmuş gidiyordum.” (Rüzgârlı Pazar, sayfa 7) Başrolde yine bir ağaç. Edebiyattan, şarkı ve türkülerden ağaçları çıkardığımızı düşünün. Ayvayı, narı. O eksiklik nasıl ve neyle kapatılır?

Hangi birini anlatalım, yazalım?

Zeytininden gürgenine kadar, ağaçlar, derin bir tarihin, büyük bir kültürün vazgeçilmez parçalarıdır. Toprağa bağlılık ve bulunduğu yerde sebat etmenin en sahici örnekleridir. Sadece suyu, toprağı değil, sırları da tutarlar. Sözü yormaz, söyleyeceklerini hemen söylerler. Anlayan anlar, anlamayan anlamaz. Bu, tercih değil, nasip meselesidir.

***

Memleketin farklı yerlerinden üzücü ağaç haberleri geliyor. Bu haberler, son zamanlarda daha bir sıklaştı. Şurada şu kadar ağaç, burada bu kadar zeytin. Gözümüzü kırpmadan. Kimseyi dinlemeden. Feryatlara aldırmadan. Hızlı olsun diye baltayla değil, dozerle.

Ağaçları çok kolay feda ediyoruz. Bu kayıtsızlık, ağaçlara sevgi besleyenleri, muhabbet duyanları alabildiğine üzüyor. Burukluk oluşturuyor. Bu ısrarı ve acımasızlığı anlamakta, izah etmekte zorlanıyoruz.

Sayın Erdoğan, “insana düşman olanı uyarmak vazifemizdir” diye açıklama yapmıştı. Ağaçlara hor davranmak da aynı anlama gelmiyor mu? Bence geliyor.

Bunu herkesin anlayacağı dilde ifade etmişler. Hatırlatalım: Yaş kesen baş keser.

Çevre düzenlemeleri sırasında ağaçlara nasıl davranıldığını da sıklıkla görüyoruz. İyi diyen beri gelsin. Tamirat yaparken tahribat. Öyle ya, yanlışa yanlış diyemeyeceksek, bu köşelerde niye bulunuyoruz? O vakit, doğruya doğru dememizin bir kıymeti kalır mı? Kalmaz.

***

Bazı şehir ve kasaba ziyaretlerimizden bize kalan sadece ağaçlar oluyor, olabiliyor. Emir Sultan’ın selvileri, İnegöl’ün çınarları. Ağaçlar, eski yılların canlı tanıkları. Hayatın hafızası. Biz gidiyoruz, onlar kalıyor. Fatma Barbarosoğlu Hanım, bunu, çarşamba günkü yazısında çok güzel anlattı. (Ağaçların hikâyesine yaslı yakın tarihimiz.) Tekrar okumakta fayda var.

‘Yer gök zeytin ağacı dolu’ diyenler, aynı ölçünün insanlar için de geçerli olduğunu mutlaka bilirler. Bir insanı kaybettiğimiz zaman, üzülmüyor muyuz? Üzülüyoruz. En iyisi, şunu yazıp susmak: Çınarcık, Gürgentepe, Çamlıca, Zeytinlik gibi belde isimleri var, fakat Bülent Arınç diye yok.

Elbette ihtiyaç bahsini unutmuş değiliz. Bunu anlarız. Mobilya kullanıyor, defterlere yazıyoruz. İtirazımız, kayıtsızlığa. Rahatlığa.

Sözgelimi, sıklıkla, ormanlık alanlarımızın son on yılına dair görüntüler yayınlanıyor. On yıl önce ve bugün. Fark inanılmaz. İnsan inandıklarıdır. Buna karşılık, inanamadıklarımızın, inanmak istemediklerimizin sayısı da her geçen gün artmaktadır.

Bir diğer tehlike de, köylerdeki elma, armut, ahlat, kiraz gibi ‘kıdemli’ ağaçların kesilip yakacak odun olarak kullanılması yahut satılmasıdır. Birçok köyde meyve ağacı kalmadı dersek, yanlış bir şey söylemiş olmayız. Unutmayalım; o meyveler, sadece insanlara değil, kurda-kuşa da rızık olarak ‘gönderilmiştir.’

Bizde kıyamet günü imgesi, ilk olarak, elimizdeki fidanı çağrıştırır. Yoksa bunu unutuyor muyuz?

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: İbrahim Tenekeci
16-11-14
E mail: yenisafak.com.tr
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
AĞAÇLAR VE ODUNLAR
Online Kişi: 20
Bu Gün: 469 || Bu Ay: 6.459 || Toplam Ziyaretçi: 2.215.721 || Toplam Tıklanma: 52.121.084