ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : TÂRİH / TÂRİHİN ARA SOKAKLARI
Okunma Sayısı: 2118
Yazar: D. Mehmet Doğan
ALEVÎLER TÂRİHE NE ZAMAN DOĞRU BAKACAK?

ALEVÎLER TÂRİHE NE ZAMAN DOĞRU BAKACAK?Başbakan Ahmed Davudoğlu’nun Tunceli ziyareti alevilikle ilgili bir hayli yayın yapılmasına yol açtı. Bunlar içinde alevî önderi olarak maruf olan bazı zatların beyanları üzerinde bilhassa düşünülmeye değer. Çünkü toplumun belli bir kesiminde yaygın bakış açısının nasıl yanlış bilgilere ve onun sonucu aklıselimle sınanmamış yorumlara dayandığı apaçık görülüyor.

“Efendim! Üçüncü köprünün adını Yavuz Sultan Selim koymayalım...” Tamam; bu doğru bir talep olarak kabul görebilir.

Peki, ne olsun üçüncü köprünün adı?

“Şah İsmail olsun!”

Bir zamanlar savaşan iki ülkeden söz edildiğinin farkında olmayan bir zihin ancak böyle bir teklifte bulunabilir.

Şöyle olabilir belki: Türkiye’nin ve İran’ın yetkilileri bir araya gelirler ve “yahu şu eski tahayyülleri yıkalım, siz üçüncü köprüye Şah İsmail adını verin, bizde yeni Tahran’ın havalimanına Yavuz Selim!”

Bu fanteziyi bir yana bırakalım! İran’ın baskı altındaki sünnileri değil İstanbul’daki üçüncü köprü cesametinde büyük bir esere, sıradan bir akarsuyun üzerine yapılan bir köprüye Yavuz Selim adını teklif edebilirler mi?

Ayrıca etseler ne yazar!

İki ayrı ülkeden bahsedildiğinin farkında değil bu değerli alevî büyükleri demek ki...

Tarihin doğru kavranmasının ilk adımı ancak doğru bilgiye ulaşmak arzusu olabilir. Yoksa rivayetler, efsaneler, hurafeler üzerine bir sistem kurulur.

Böyle mi değil mi?

Şunu görmeden önümüzü göremeyiz: Osmanlı ve Safevî savaşı bir Türkiye-İran savaşı idi. Osmanlı sünnî, Safevî ise başlangıçta şiî değil, kızılbaş idi. Yani bugünkü doktriner şiiliği Şah İsmail’de arayan boşa çabalar. Ülkeler savaştı, Türkiye içinde Şah İsmail’e/İran’a taraftar olanlar, devletin müdahalesine maruz kaldı.

Bunu görmüyorsak ne yaparız? Örnek yukarıda!

Bir başka alevî büyüğü, Osmanlının Çaldıran sonrası El Ezher Camii’nden 2 bin sünni ulemayı İstanbul’a getirip halkı sünnileştirmek için Anadolu’yu gönderdiğinden söz ediyor.

Çaldıran değil de Mısır seferi sonrası olabilir. Yavuz’un Mısır’dan bazı âlimler ve sanatkârlar getirdiği rivayet edilir. Bunların El Ezher Camii’nden getirilen iki bin sünni ulema olduğunu hemi de prof. olan dinî önder kaynağı ile açıklamalı ki, inanalım. Ayrıca el-Ezher cami değil, bir yüksek öğretim kurumu, medresdir. Camii de vardır elbette!

Burada kalsa neyse,  “Şeyhülislam Zenbilli Ali Cemali Efendi’yi, sultan bir gün yanına çağırır ve ‘Anadolu’daki tüm aleviler sünnileşsin’ der. Zembilli Ali Efendi, Bakara’daki ‘Dinde zorlama yoktur’ sûresiyle karşı çıkar. O da Zembilli Ali Efendi’yi alıp yerine Ebussuud’u getirir. Sonrasında Anadolu aleviliğine karşı karalama kampanyası dönemi başlar.”

Yahu doğru bilgiye ulaşmak bu kadar zor mu? Önce “Bakara” ne ola ki, onun içinde sûre oluyor?

Sonra: Zembilli Ali Cemali Efendi ile Ebussud Efendi arasında kaç şeyhülislam var? Zembilli 1526’da göçmüş. Ebussut Efendi’nin şeyhülislamlığı 1545’te… İki zat tanışır mıydı? Büyük ihtimalle hayır! O zamanlar şeyhülislamlar azledilmezdi, zaten Ali Efendi de vefatına kadar müfti idi.

Yanlış bilgiden doğru kanaat hasıl olabilir mi? Düşüncede esas olan tutarlılık değil mi? Akıl ve mantık ne işe yarar? Alevî büyüklerinin doğru bilgiye, akıl ve mantığa ihtiyacı yok mudur?

Benzer tutarsızlıklar yakın tarihle ilgili konularda da eksilmiyor. Güya Millî Mücadele’de destek almak için Hacıbektaş’ı ziyaret eden Mustafa Kemal Paşa’ya Cemaleddin Çelebi’nin “zaferden sonra cumhuriyet ilan etmek istiyor musunuz” sorusunu sorduğu, onun da “aramızda kalmak kaydıyla evet” dediği iddiasını ciddiye almak mümkün değil. Eğer ardından gelen bilgiler doğru olsa “bir ihtimal” diyebilirdik. Atatürk Cumhuriyeti kurduktan sonra Cemaledin Çelebiyi Kırşehir milletvekili yapmış! Ancak küçük bir mesele var: Cemaleddin Çelebi 1921’de yani, Cumhuriyet’in ilanından iki sene önce sizlere ömür olmuş!

Peki Cemaleddin Çelebi gerçekten hiç milletvekili yapılmadı mı? İlk Büyük Millet Meclisi’ne vekil olarak seçildi. Sağlığı elvermediği için katılamadı!

Alevi büyüklerinin yanlışı bizim derdimiz mi? Değil elbette. Fakat, eğer bir açılım olacaksa, iki tarafın da akılla, mantıkla ve doğru bilgiye dayanan yorumla hareket etmesi gerekir.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: D. Mehmet Doğan
27-11-14
E mail: habervaktim.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
ALEVÎLER TÂRİHE NE ZAMAN DOĞRU BAKACAK?
Online Kişi: 15
Bu Gün: 457 || Bu Ay: 9.680 || Toplam Ziyaretçi: 2.201.421 || Toplam Tıklanma: 51.944.224