ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / ÎMAN VE İSLÂM
Okunma Sayısı: 2270
Yazar: H. Bekir B.
İSLÂM'IN NESİL VE NAMUS ŞİARI: HAREMLİK-SELÂMLIK

Haremlik-Selamlık; birbirlerine na-mahrem olan kadın ve erkek topluluklarının kendilerine mahsus ayrı ortamlarda biraraya gelmeleri, karışık vaziyette birarada bulunmamalarının ifadesi olan bir terkiptir. Kadın topluluklarına mahsus kılınan yere “Haremlik”, erkeklere mahsus yere de “Selamlık” denmiştir.

Mahrem ve na-mahrem tasnifinde ölçü nikahtır. Kur’an-ı Kerim’de “birbirleriyle nikahlanmaları müebbeden (ebedi) ve muvakkaten haram olanlar” sarih olarak zikredilmiştir.(En Nur Suresi: 22-24) Resul-i Ekrem (sav) aile hukukuyla ilgili meseleri; en ince ayrıntılarına kadar tebliğ ettiği için, mahrem ve na-mahrem tasnifinde ihtilaf sözkonusu değildir. Son yıllarda “Kur’an-ı Kerim’de haremlik-selamlık ayırımının olmadığını ve bunun Osmanlı döneminde ortaya çıktığını” iddia edenler görülmektedir. Haremlik ve selamlık tatbikatı, muhkem nasslardan istinbat edilen hükümlerle sabittir (Kur’an ve Sünnetten çıkarılan hükümlerle sabittir). Kur’an-ı Kerim’de: “Mü’min erkeklere söyle; gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu kendileri için çok temizdir. Şüphesiz ki Allah (kullarının ne) yapacaklarından hakkı ile haberdardır. Mü’min kadınlara da söyle; gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar ve ırzlarını korusunlar..”(En Nur Suresi: 30-31) hükmü beyan buyurulmuştur. Erkeklere ve kadınlara; “Gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar” emri, “ırzlarını korusunlar” emrinden önce zikredilmiştir. Bilindiği gibi göz; her şeyi kalbe ve beyne ulaştıran bir organdır. Cinslerin şehvetle birbirine bakmaları, değişik musibetlere sebeb olabilir.[1]

Dikkat edilirse; gözleri harama bakmaktan korumak hususunda, kadın ile erkek arasında herhangi bir fark yoktur. İslami tekliflerin, hem erkekleri, hem kadınları ilzam ettiği sabittir. İbn-i Hazm: “Rasul-i Ekrem (sav) hem erkeklere, hem kadınlara eşit şekilde gönderilmiştir. Kitapta ve sünnette yer alan teklifler; aynı şekilde hem erkeklere, hem kadınlara mükellefiyet getirir. Bu teklifleri, açık bir nass veya icma olmadıkça sadece erkeklere tahsis edip, kadınları dışarda bırakmak caiz değildir”[2] diyerek, önemli bir inceliğe işaret etmiştir.[3]

Haremlik-selamlık tatbikatı; gözleri haramdan korumak ve nesil emniyetini muhafaza etmek için, meşru kılınan bir tedbirdir. Bunu tartışmanın anlamı yoktur. Peygamberimiz Efendimizin (sav) ashabından birisine hitaben:”-Hanımından ve cariyenden başkasına gözünü yum (bakma)” emrini verdiği malumdur.[4] Yine “Kim yabancı bir kadının güzelliklerine şehvetle bakarsa, kıyamet gününde onun gözlerine kurşun dökülür“[5] hadisi, meseleyi kavramamızı kolaylaştırmaktadır.

Hz. Ümmü Seleme’den (R.anha) rivayet edilen hadis-i şerif; haremlik-selamlık tatbikatınının sünnete dayandığının delilidir. Hadis-i Şerif mealen şöyledir: “Hicab (tesettür) ayet-i kerimesi geldikten sonra, Meymune ile birlikte Resul-i Ekrem (sav)’in yanında otururken, âmâ olan İbn-i Mektum yanımıza çıkageldi. Bunun üzerine Resulullah (sav) bize “-Perde arkasına çekilin” dedi. Biz “-Ey Allah’ın Resulü!.. O ama değil mi ? Bizi ne görür, ne tanır?” dedik. Bunun üzerine Rasul-i Ekrem (sav): ”-Siz de ama mısınız? Onu görmüyor musunuz?” buyurdu.[6]

Burada; Resûl-i Ekrem (sav)’in kadın ve erkeğin aynı mecliste oturmasına izin vermediği görülmektedir. Kadın ve erkeğin, küçük yaştan itibaren bir arada bulunmaları ve serbest ilişki içerisinde yetişmelerinin saldırganlığı azaltacağı yolundaki teorilerin, İslâmi açıdan hiçbir değeri yoktur. Esasen bu teoriye göre ilişkilerin düzenlendiği toplumlarda; hayal edilen hiçbir tavır gerçekleşmemiştir. Zinâ alabildiğine yükselmiş ve nesil emniyeti ortadan kalkmıştır.[7]

“Haremlik-Selamlık, Kur’an ve Sünnet’ten bir delile dayanmaz. Kötülüğü önlemek gerekçesiyle Fukaha tarafından tanzim edilmiş kurallardır” diyen kimseler İslam’ın temel hedeflerinden habersiz olan tiplerdir. Müctehid imamları, keyiflerine göre kural tanzim etmekle suçlayan bu tipler, büyük bir hata içerisindedirler.

Şurası bilinmelidir ki; Müctehid imamların yaptığı her ictihadın, Kur’an ve Sünnet’ten dayandığı bir delili vardır. Fakat ilmimiz kafi gelmediği için biz (Kitap ve Sünnet’en neye dayandığını) tesbit edemeyebiliriz. [8]

Müslüman erkekler; ancak karısı ve nikahı kendisine ebediyyen haram olan yakınları (akrabaları) ile bir arada oturabilir. Bunun dışında yakın akrabası da olsa (amca kızı, dayı kızı vs…) “Haremlik ve Selamlığa” riâyet etmek zorundadır. Sahabe-i Kiram’dan bir zat Resûl-i Ekrem (sav)’e: “Kocanın akrabası (kayınbiraderi vs.) hakkında ne dersiniz?” sualini tevcih etmiş. Resûlullah (sav) “İşte bunlar ölümdür“[9] cevabını vermiştir. Dolayısıyla müslüman bir kadın; kocasının akrabaları (kardeşi, yeğenleri, amca ve dayı çocukları vs.) ile ilişkilerini, şer’i hududlara göre düzenlemek zorundadır.

Hiç kimse; “efendim benim kalbim temiz” deyip, şer’i hududları tahrib edemez (İslam’ın hükümlerine ters hareket edemez). Her mü’minin kalbi temizdir. Zira kalp temizliği imanla ilgili bir hadisedir.[10]

Allahu Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“Ey iman edenler! Peygamberin evlerine vaktine bakmaksızın ve yemeğe izin verilmedikçe girmeyin. Fakat çağırıldığınız vakit girin. Yemeği yediğinizde de hemen dağılın. Sohbet etmek için de izinsiz girmeyin. Çünkü bu haliniz peygambere eziyet veriyor, ama o sizden utanıyor. Fakat Allah gerçeği söylemekten utanmaz. Hem O’nun hanımlarına bir ihtiyaç soracağınız vakit de perde arkasından sorun. Böyle yapmanız hem sizin kalbleriniz ve hem de onların kalbleri için daha temizdir. Hem sizin Rasulullah’a eziyet etmeye hakkınız yoktur. Ondan sonra hanımlarını da ebediyyen nikâh edemezsiniz. Çünkü bu Allah katında çok büyük bir günahtır.”(Ahzab Suresi, Ayet: 53)

Âyeti kerime her ne kadar Rasulullah (sav)’in zevceleri hakkında nazil olmuşsa da hükmü bütün mümin kadınları içine atmaktadır. Zira o hükümler içtimaî ahlak kuralları ve ilahî irşad yollarıdır ki, bunlarda bütün mü’minler eşittirler. Yabancı kadın ve erkeklerin birarada bulunmaması, yabancı bir kadından bir şey isteneceği zaman perde arkasından istenmesi yalnız Rasulullah (sav)’in zevcelerine mahsus değil, bütün mü’min kadınlara ait umûmî bir hükümdür. Rasulullah (sav)’in zevceleri mü’minlerin anneleri ol­duğu halde yabancı erkeklerle birarada bulunmamaları, onlardan birşey isteneceği zaman perde arkasından istenmesi, diğer mü’min kadınların da yabancı erkeklerle birarada bulunmalarının, onlarla konuşmalarının caiz olmadığına delalet eder. Çünkü her zaman ve yerde ahlakî fitne kadınlarla erkeklerin İslâmî kurallar dışında birarada bulunmalarından, konuşmalarından doğmaktadır.[11]

Erkek-Kadın İhtilatı (Karışık Yaşantı) ve Asr-ı Saadet’ten Örnekler:

İhtilat lugatta; birkaç şeyin birbirine karışması demektir. Istılahta; Erkekle kadının aynı yer ve zamanda birlikte ve karışık olarak bulunmasına “ihtilat” denir. Bu terim daha çok yabancı erkekle kadınların erkekli-kadınlı karışık eğitim görmesi; iş yerinde birlikte çalışması; nişan, düğün ve benzeri kutlamalarda karışık oturması ve ev ziyaretlerinde birlikte oturmayı kapsamına alır.

İslam’da erkek ve kadın, toplumun ayrılmaz parçalarıdır. Kadın eve hapsedilmemiş, fakat ev dışındaki davranışlarında da tamamen serbest bırakılmamıştır. İslam, erkeklerin kendi aralarında, kadınların da kendi aralarında olmak üzere eğitim, ibadet, kutlama, eğlence vb. gayeler için toplanmaları esasını getirmiştir.

İslâm dini yabancı kadın ve erkek ihtilâtını, onların ölçüsüz bir şekilde birbirleriyle haşir neşir olmalarını tasvip etmemiş, pratik hayatta aralarında daima bir mesafe bırakmış ve aralarındaki ilişkilerin belli bir ölçü ve disiplin içerisinde olmasını emretmiştir. Çünkü onların ihtilâtından çeşitli kötülükler, hatta aile ve toplum hayatını çökerten zina gibi büyük günahlar da doğabilir. İslâm dini ise prensip olarak kötülükleri yasak ettiği gibi, ön tedbir olarak kötülüğe vesile olan ve onu tahrik eden durum ve davranışları da yasaklamış ve böylece insanla kötülük arasına bir mesafe koyarak kötülük yollarını tıkamıştır.

Peygamber efendimiz “Kadınların fitnesinden korkun, çünkü İsrailoğullarının ilk fitnesi kadınlardan olmuştur“[12] şeklindeki sözleriyle ümmetini kadın fitnesine karşı uyarırken; yabancı kadına bakmanın (nazar) göz zinası ve haram olduğunu ifade etmiş[13] kadınla erkeğin başbaşa kalmasını (halvet) ve kadının mahremsiz olarak yolculuk yapmasını yasaklamıştır.[14]

Kadın ve erkeğin ihtilâtı durumunda haram nazarın kaçınılmaz olacağı muhakkaktır. Bunun hükmünü ve ölçüsünü tesbit bakımından yukarda aktardığımız Ümmi Mektum hadisi dikkat çekicidir.

İslâm dininde cuma namazına ve camide cemaatla kılman namaza son derece önem verildiği halde erkek ve kadın ihtilâtını önlemek için Resulullah (s.a.s) kadınları bu namazlardan muaf tutmuş ve onlar için evde namaz kılmanın camide kılmaktan daha faziletli olduğunu bildirmiş; “Kadınların en hayırlı mescidleri evlerinin köşesidir“.[15] buyurmuştur.

Hz. Âîşe (r.anha), Emeviler döneminde kadın ve erkeklerin karıştığını görünce şöyle demiştir: “Resulullah (s.a.s), kadınların böyle yaptığını görseydi, tıpkı israiloğulları kadınlarının camiden men edildiği gibi, onları camiden alıkoyardı“.[16]

Mescid-i Nebevî’de kadınlara has bir kapı vardı. Hz. Ömer kadın ve erkek ihtilâtını önlemek için kendi döneminde erkeklerin bu kapıdan girmelerini yasak etmişti.

Peygamber Efendimiz camiye gelmek isteyen kadınları engellememiş ve engellenmemesini emretmiştir.[17] Ancak camide namaz kılmaya gelen kadınlar erkeklerle karışık değil onların arkasında saf tutarlar ve namazdan sonra erkeklerle ihtilât etmesinler (karışmasınlar) diye Hz. Peygamber (s.a.s) selam verince ayağa kalkmadan önce bir miktar yerinde durur, kadınlar kalkıp gittikten sonra kalkar ve erkekler de ondan sonra kalkarlardı.[18]

Kadınlar, bayram namazlarına gelirlerdi. Ancak musallada (namaz kılınan yer) onların yerleri ayrı idi ve Peygamber Efendimiz erkeklerin hutbesini bitirdikten sonra yanlarına gelip onlara nasihat ederdi.[19]

Hz. Peygamber (s.a.s) bir gün camiden çıkarken, erkek ve kadınların birbirine karıştığını görünce, kadınlara seslenerek: “Çekilin! Yolun ortasında gitmeye hakkınız yoktur, yolun kenarlarında yürüyün” dedi. Bunun üzerine kadınlar duvara bitişik yürümeye başladılar öyle ki elbiseleri duvara takılıyordu.[20]

Ukbe b. Âmir (r.a) der ki: Hz. Peygamber (s.a.s) “Sakın (yabancı) kadınların yanına girmeyin” buyurdular. Ensardan bir adam “Ya Rasulullah! Kocanın akrabaları hakkında ne dersiniz? Diye sorunca Hz. Peygamber (s.a.s) “Kocanın akrabaları ölümdür (yani onlar daha da tehlikelidir)” buyurdular.[21]

İşte bütün bunlar, birbirine yabancı erkek ve kadınlardan oluşan meclislerin, sohbetlerin, beraber oturup haşir neşir olmanın, İslam’ın ruhu ve karakteriyle bağdaşmadığını göstermektedir. Erkek ve kadınların ibadet yerlerinde dahi birbirine karışmasına müsaade etmeyen bir dinin, onları başka yerlerde, başka meclis ve sohbet mahallerinde gelişigüzel beraber olmalarına, birbiriyle içli dışlı olup ülfet peyda etmelerine müsaade etmesi düşünülemez.[22]

Ancak şu var ki fitneden emin olunduğu yerde ve ihtiyaç durumunda İslâmî tesettüre ve kurallara riayet etmek kaydiyle kadının yabancı erkeklere yardım etmesinde ve eve gelen misafirlere hizmet etmesinde bir sakınca görülmeyebilir. Nitekim ashâb-ı kirâmdan Ebû Useyd evlenirken düğünde Hz. Peygamber ve bazı dostlarını davet etmiş fakat onlar için bir şey hazırlayıp ikram etmemişti. Ancak gelin (eşi) Ümmü Useyd geceden bir taş kabın içinde hurma ıslatmış, Hz. Peygamber yemeğini bitirince bunları sulandırmış (şerbet yapmış) ve Hz. Peygamber (s.a.s) ile misafirlere ikram etmişti.[23]

Bazı sahabe hanımlarının gazvelere katılarak mücahidlere moral verdikleri, yemek hazırladıkları, hastabakıcılık ve yaraları sarma gibi geri hizmetlerde bulundukları bilinmektedir.

Nitekim Ümmü Atıyye (r. anha) Hz. Peygamberle birlikte yedi gazveye katılmış,[24] Hz. Aişe ve Ümmü Süleym Uhud gazvesinde geri hizmetlerde bulunmuş,[25] başka yedi kadın sahabe de Hayber’i kuşatan orduya katılarak önemli geri hizmetlerini başarı ile yürütmüşlerdir.[26]

Muavviz’in kızı Rubayyi’de der ki; “Biz Hz. Peygamber (s.a.s) ile birlikte savaşa çıkardık ve askere hizmet edip onlara su içiriyor ve yaralıları tedavi edip ölüleri (şehitleri) Medine’ye getiriyorduk.”[27]

İslam’ın ilk dönemlerindeki kadınların bu faaliyetleri erkeklerin yanında ve çoğu kere onların toplulukları içinde yapılmıştır. Ancak bütün bunlar İslami ölçü, edep ve haya sınırları içinde olmuş, ihtilata, yalnızlığa ve tenha yerlerde başbaşa kalmağa fırsat verilmemiştir.

Her ne olursa olsun erkek kadın münasebetlerinde ihtiyat ve tedbir yolunu takip etmek gerekir. İslâm’ın ruhuna uygun haremlik-selamlık gibi güzel geleneklerimiz varken bir müslümanın sırf Batı toplumunu taklid edeyim diye Peygamberimizin yolunu ve bu gelenekleri terk etmesi büyük bir vebal ve sorumsuzluktur.[28]

Bir kadının yabancı erkekle görüşmede dikkat etmesi gereken durumlar:

Mü’min bir kadının okul, hastane, fabrika, alış-veriş vb. yerlerde eğitim, iş veya meslek gereği yabancı erkeklerle karşılaşma ve görüşmesi durumunda aşağıdaki esaslara dikkat etmesi gerekir:

1) Bakışların kontrol altında tutulması: Erkek ve kadının konuşma ve birbirine muhatap olma durumunda bakışlarını kontrol altında tutmaları gerekir. Bir mü’min, karşı cinsin bakılması yasaklanan yerlerine bakamaz ve bakışını ihtiyaç dışında uzatamaz.

2) Altını göstermeyen bolca giysi ile örtünme: İslami ölçülere göre örtünmenin mahiyeti daha önceki dersimizde izah edilmiştir.

3) Ölçülü konuşma ve ölçülü yürüme: Mü’min bir kadın yabancı erkekle konuşmasında ölçülü olmalı ve ihtiyaç kadar konuşmalıdır. Yürüyüşünün de ölçülü olması gerekir. Salınarak, kırıtarak yürüme mü’minin vekarı ile bağdaşmaz. Yabancı bir erkekle muhatap olma durumunda kalan bir kadın edep, ciddilik, ağır başlılık ve utanma hasletlerini koruyarak görüşmeli ya da konuşmalıdır.

4) Süslü ve çekici giysi ile örtünmeme: Süslü ve çekici giysiler evde giyilmeli, yabancı erkeklerin yanında ve evin dışında bunlar baş örtüşü ve dış giysi ile örtülmelidir.

5) Yabancı erkekle tenhada başbaşa kalmaktan kaçınmak: Yabancı bir erkekle, kimsenin olmadığı yerlerde başbaşa bulunmamak gerekir. Bu durum hadisle yasaklanmış ve böyle bir yerde üçüncü kişinin şeytan olduğuna dikkat çekilmiştir.[29]

6) Zorunlu ihtilatın zaruret ve ihtiyaçla sınırlı tutulması: Yabancı erkeklerle bir arada bulunma zaruret ve ihtiyaçla sınırlı tutulmalıdır. Çünkü gereksiz, ihtiyaç dışı ve uzun görüşmeler fitneye yol açabilir. Ayrıca kadını kutsal görevlerini yapmaktan, evinin hakkını gözetip, çocuklarını eğitmekten alıkoyar.

Sonuç olarak mü’min kadınlar nişan, düğün, bayram ve benzeri kutlamaları veya ev ziyaretlerini yahut diğer sosyal faaliyetleri kendi hem cinsleriyle oluşturacakları topluluklar içinde yapmayı şiar edinmelidir. Kadın evinin dışındaki eğitim, iş, meslek, ibadet vb. faaliyetlerde ya bir mahremi ile birlikte bulunur ya da güvenilir kadın toplulukları içinde yerini alır.

Hazırlayan: H. Bekir B.

[1] Yusuf Kerimoğlu, Emanet ve Ehliyet Adabı Muşeret Bölümü
[2] İbn-i Hazm-El İhkam-Kahire:1927 C: 3 Sh: 81
[3] Yusuf Kerimoğlu, Fıkhi Meseleler C:2 Sh: 41-43
[4] İmam-ı Merginani-El Hidaye-Kahire: 1965 C: 4 Sh: 84. Ayrıca Şerhu Damad-İst: 1316 C: 2 Sh: 539
[5] Molla Hüsrev-Düreri’l Hükkam fi Şerhi’l Gureri’l Ahkam- C: 1 Sh: 314. Ayrıca İbn-i Hümam-Fethu’l Kadir: C: 8 Sh: 98
[6] Sünen-i Ebu Davud-İst: 1401 C: 4 Sh: 361-362 K. Libas: 37 Had. No: 4112
[7] Yusuf Kerimoğlu, Emanet ve Ehliyet Adabı Muşeret Bölümü
[8] Yusuf Kerimoğlu, Fıkhi Meseleler C:2 Sh: 42
[9] Sahih-i Buhari-İst: 1401 C: 6, Sh: 159 K. Nikâh: 111
[10] Yusuf Kerimoğlu, Fıkhi Meseleler C:2 Sh: 43
[11] Muhammed Ali Sabuni – Ahkam Tefsiri
[12] Müslim, Zikr, 99
[13] Buhâri, İsti’zan 12
[14] Buhârî, Nikah, 111
[15] Ahmed b. Hanbel, VI, 297
[16] Buhârî, ezân, 163
[17] Buhâri, Ezân, 165
[18] Buhârî, Ezân, 162
[19] Buhârî, İ’deyn, 7
[20] Ebû Davud, Edeb, 179
[21] Ahmed b. Hanbel, IV, 149
[22] bk. Mevdudî, Tefsiru Sure-i’n-Nûr, s. 141-176
[23] Buhârî, Nikâh, 77
[24] Müslim, Cihad, 141; İbn Mace, Cihad, 37; Darimî. Cihad, 29; A. b. Hanbel, V, 84
[25] bk. Buharî, Cihad, 65, 66, Menakıbu’l-Ensar, 18, Megazî 18; Müslim, Cihad, 136
[26] A.b. Hanbel, V, 271; Ebu Davud, Cihad, 141
[27] Buhârî, Cihâd, 68
[28] Abdülkerim Ünalan; Şamil İslam Ansiklopedisi, “İhtilat” Maddesi
[29] bk. Buharî, Nikah, 111,112; Müslim, Hacc, 424; Tirmizî, Rada, 16; Fiten, 7; A. b. Hanbel, l, 222, III, 339, 446.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

Yazar: H. Bekir B.
10-11-15
E mail: http://darulerkam.de/
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
İSLÂM'IN NESİL VE NAMUS ŞİARI: HAREMLİK-SELÂMLIK
Online Kişi: 26
Bu Gün: 401 || Bu Ay: 5.314 || Toplam Ziyaretçi: 2.235.724 || Toplam Tıklanma: 52.297.474