Kategori : / PORTRELER | Okunma Sayısı: 81 |
Bir milletin kaderi bazen kelimelerin ağırlığında şekillenir. Kimileri taş üstüne taş koyar, kimileri kelime üstüne kelime… Biri şehirler kurar, diğeri medeniyetin ruhunu inşa eder. D. Mehmet Doğan, ömrünü bu ikinci işe adamış isimlerdendir. Onun medeniyet tasavvuru, geçmişe dönük bir hayranlık yahut geleceğe dair ham bir hayal değil; kökleri derinlere uzanan, dalları ise göğe yükselen bir “diriliş ağacı”dır.
Dilin Nefesinde Medeniyet
D. Mehmet Doğan için medeniyetin en sahici damarı dildir. Dil, ona göre milletin hafızasıdır; kelimeler ise medeniyetin kılcal damarlarında dolaşan kan gibidir. Büyük Türkçe Sözlük, yalnızca bir lügat çalışması değil, onun kelime kelime ördüğü bir medeniyet haritasıdır.
Dildeki her yozlaşmayı, medeniyetin düşünce ufkunda açılan bir çatlak olarak görürdü. Çünkü ona göre dil fakirleşirse fikir yoksullaşır; fikir yoksullaşırsa medeniyetin istikameti kaybolur.
Medeniyet ve Ahlâkın Omurgası
Nurettin Topçu’nun “ahlâk, medeniyetin ruhudur” anlayışı, D. Mehmet Doğan’da fiilî karşılık bulur. Türkiye Yazarlar Birliği öncülüğünde düzenlenen Ahlâk Şûraları, onun bu ruhu toplumun gündemine taşıma çabasının en canlı nişanesidir.
Mehmet Âkif’in imanla yoğrulmuş ahlâk anlayışı ile Erol Güngör’ün ahlâkı toplumsal düzenin temel direği olarak görmesi, Doğan’ın zihninde birleşir. Bu sebeple onun medeniyet tasavvurunda kalkınma, yalnızca teknik başarılarla değil, ahlâkî istikametle ölçülür.
Medeniyet Felsefesi ve Fikir Arka Planı
Doğan’ın medeniyet ihyası, “felsefesi olmayan medeniyet olmaz” düsturuna yaslanır. O, felsefeyi soyut bir entelektüel uğraş değil; toplumun istikametini belirleyen zihnî altyapı olarak görürdü.
Felsefe Şûraları’na katılımı, bu fikrî diriliş çağrısının pratik bir tezahürüdür. Ona göre medeniyet, sadece cami, kütüphane, şehir inşa etmek değildir; asıl mesele, bu yapıların hangi fikir ikliminde doğduğudur.
Kültürden Medeniyet İhyasına
Erol Güngör’ün kültür-medeniyet ayrımı, Doğan’ın düşüncesinde eyleme dönüşür. Kültür, medeniyetin hammaddesidir; ancak bu hammadde kurumlar, sanat, ilim ve ahlâkla yoğrulmadan medeniyet doğuramaz.
Türkiye Yazarlar Birliği’nin kuruluşu, Türkçe’nin uluslararası şiir şölenleri, Ahlâk Şûraları, şehir bilgi şölenleri, tarihî roman buluşmaları, uluslararası kültür toplantıları… Bütün bunlar, kültürü toplumsal yapının merkezine taşıyarak medeniyete dönüştürme çabasının parçalarıdır.
Medeniyet, İdrak ve İnşa
D. Mehmet Doğan’ın portresinde en belirgin çizgi, inşadan önce idrak gerekliliğidir. Ona göre medeniyet, hazır kalıpların ithaliyle kurulamaz; önce kendi tarihinin, dilinin, kültürünün anlamı idrak edilmeli, ardından bu idrak çağın şartlarında yeniden yoğrulmalıdır.
Bu yönüyle Doğan, Âkif’in “tek dişi kalmış canavar” eleştirisini bir yıkım değil, bir uyarı olarak değerlendirir; Topçu’nun “Anadolu irfanı” ile Güngör’ün “terkip” anlayışını birleştirerek bir medeniyet dirilişi modeli ortaya koyar.
Bir Medeniyet İşçisinin Silueti
D. Mehmet Doğan, ne sadece bir yazar ne de yalnızca bir kültür adamı… Kimi zaman bir millet mistiğinin ete kemiğe bürünmüş hâli, kimi zaman bir medeniyet ihya ustasıdır. O, kelimelerin üstadı, ahlâkın taşıyıcısı, fikrin örgütleyicisi, medeniyetin işçisidir. Kimi zaman bir kitap sayfasında, kimi zaman bir şûra kürsüsünde, kimi zaman bir şiir şöleninde, kimi zaman da bir sözlük maddesinde görünür.
D. Mehmet Doğan’ın medeniyet tasavvuru; geçmişi bir müze vitrinine kaldırmak değil, bugünün hayat damarlarına yeniden bağlamaktır. Dil, ahlâk, felsefe ve kültür; onun elinde bir medeniyet inşasının dört sütununa dönüşür. Bu sütunlar üzerinde yükselen yapı, ne Batı taklidi bir kopya, ne de geçmişin donmuş bir tekrarından ibarettir. Bu yapı; kendi kökleriyle çağını yoğurabilen bir milletin evi, adını da kendi medeniyetinden alan bir diriliş mekânıdır.
Onun portresi, gösterişli değil ama derindir; gürültülü değil ama tesirli çizgilerden oluşur. Çünkü medeniyet, gürültüyle değil, derinlikle kurulur.
Yazar: Musa Kâzım Arıcan |
03-09-25 |
||
E mail: tyb.org.tr | Tweet | ||