ÂYET-İ KERÎME
Ey Peygamber! Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hrıstiyanlar da senden asla hoşnut olmayacaklardır.
Bakara, 120.
HADÎS-İ ŞERİF
Dünya tatlı ve caziptir. Allah sizi dünyada egemen kılacak ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan ve kadınlardan sakının.
Müslim, Rikak, 99.
SÖZÜN ÖZÜ
Bir düşünce için ölümü göze almak, kendini feda ediş değil; hayatı anlamlandırmaktır.
İsmet Özel
Kategori : / ÎMAN VE İSLÂM
Okunma Sayısı: 3976
Yazar: Ümit Fehmi Sorgunlu
KARANLIĞA DOĞAN NUR (Hz. Peygamberimiz hakkında)

Takriben 1435 yıl önce Arabistan çöllerinde, bilhassa Mekke civarında adaletsizlik ve zulüm had safhada, insanlık deyim yerindeyse kendi kendisiyle savaşmaktaydı. Cahiliye dönemi olarak da adlandırılan bu çağda ırklar ve dinler arasında şiddetli bir ayırım ve bu ayırımdan doğan bir vahşet vardı. Farklı dinlere mensup kavimler arasında bitmeyen düşmanlıklar, aşiret kavgaları, kan davaları ve adaletsizlik hat safhaya ulaşmıştı. Yağmalamalar, hırsızlıklar, haksız kazançlar zengin ve fakir arasında çok büyük uçurumlar meydana getirmiş, toplumsal ekonomik düzen iyice bozulmuştu.

Artık adalet sağlanamıyor, zayıf olanlar, gücü ve parası olanlar tarafından alabildiğince sömürülüyor, eziliyordu. İnsanlara ırkları, dinleri ve dilleri yüzünden zulmediliyor, farklı ırktan olan insanlar bir hayvan gibi alınıyor, satılıyordu. Yüzlerce kız çocuğu daha hayatı tanımadan dayıya gitmenin bedelini çok ağır bir şekilde ödüyordu. İnsanlar kendi yaptıkları cansız putlara tapıyor, karşı gelenlere hayat hakkı tanımıyordu.  Kısacası insanlık buhran içindeydi.

İşte böylesine bir zillet çağının tam ortasında Nisan ayının bir pazartesi günü Hz. Muhammed (sav) insanlığı saran vahşete, zulme ve adaletsizliğe dur demek için karanlıkların üstüne bir nur gibi doğdu. Bu doğuşla birlikte bütün melekler selam durdu, arş-ı alem secdeye vardı. Yer gök onun için âmin dedi. Yağmur onun için yağdı, güneş onun için doğdu, bulutlar onun için gölge yaptı. Arabistan çöllerinde bembeyaz yüzüyle hep bir güneş gibi parladı. Yıllarca hareketleri, ahlâkı, tavırları ve konuşmalarıyla "Muhammedülemin" olarak, hep bozuk düzene karşı olarak yaşadı. Hak emri gelince de ilk sözü “Allahtan başka ilah yoktur” oldu.  Bu söz bütün Ebu Cehillerin yüreğini hoplattı, yıllarca emek verip yaptıkları putları paramparça etti.

Putlarından çok kendi menfaatlerine dayalı bozuk ve adaletsiz düzenlerinin yıkılacağından korkanlar ona iftira attılar, korkutmak öldürmek istediler, yılmadı. Taşladılar, savaştılar, başına işkembe boşalttılar, yine yılmadı. Para dediler, servet dediler, kadın kız verdiler elinin tersiyle itti. “Bir elime ay’ı, bir elime de güneşi verseniz yinede hak davamdan vaz geçmem.” dedi. “İnkâr ve nifâkın” en şiddetli bir döneminde bu soylu direniş, bu asîl davranışı ve güzel ahlâkıyla adalete susamış insanlara “Rabbim adaletle davranmayı emrediyor” diyerek herkesi kendi çevresinde toplamayı başardı.

İnsan, iyiliğin esiridir. Kalpler kendisine iyilik yapana karşı sevgi duymak üzere yaratılmıştır. Eğer bir insan, kendisine iyilik yapan bir insana rastlarsa, ona sevgiyle muamele eder ya da bir hediye verir. Dar zamanlarında ona yardım eder. İşte Bütün âlemlere rahmet için gelen, bütün insanlara iyilikle muamele eden, kitabı ve hikmeti öğreten, dünya ve ahiret saadetine kavuşma yolunu açan bu yüce insanın çağrısı da kısa zamanda karşılık buldu ve aylar yıllar geçtikçe Resûlullâh’ın adalete ve hakça bir düzene daveti bütün kavimler arasında yankılandı.  İnsanlar akın akın Kur'an’da bildirilen âdil hükümler, güzel ahlâk, sevgi ve barış, sosyal hayata getirilen düzen etrafında halka halka çevreleniyor, bu uğurda canlarını bile veriyorlardı.

Sevgi, barış, şefkat, merhamet ve ışık denince tek akla gelen Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizdir. O kin dolu gönülleri hidayete ve kardeşliğe çevirmiş, düşmanlıkla kararan kalbleri sevgi ve şefkatle doldurmuş, asık suratları güldürmüş, kabalıkları nezakete çevirmiş, bütün olumsuzlukları müsbete ve güzele döndürmüş.

Onun hayatı barış ve sevginin binlerce örneği ile doludur.   

Bütün ömrü ümmetini düşünmekle geçmiş hep onlar için dua etmiştir. Cennete bile ümmeti olmadan girmek istemeyen bu yüce insanı taklit ettiğimiz, en azından etmeye çalıştığımız sürece kurtuluşa ereceğimizi bile bile neden hâlâ bir tembelliğin, uyuşukluğun  içinde kıvranıp duruyoruz? Oysa çok iyi biliyoruz ki, onu nefsimizden, canımızdan, annemizden, babamızdan ve çocuklarımızdan daha fazla sevmedikçe iman etmiş sayılmayız. İman etmedikçe de asla cennete giremeyiz. Onsuz bir hayatın mayın tarlasında futbol oynamaktan farkı yoktur. Artık şunu bütün insanlık çok iyi bilmeli ki, o doğumundan itibaren kıyamete kadar sürecek olan tek rehber, tek müjdeci, tek kurtarıcıdır.  Onun için artık kör ebe oynamaktan vaz geçip “Sen olmasaydın biz olmazdık Ya Resulallah” diyerek ona ona râm olmalı, onu bize gönderene sonsuz kere sonsuz şükretmeliyiz.

Eğer bu dil onu konuşmayacaksa, bu akıl onu düşünmeyecek ve bu can ona fedâ olmayacaksa neye yarar?.. İyi ki geldin, iyi ki varsın, iyi ki bizimle berabersin Yâ Resâlallah.

SanatAlemi.net

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız.

NOT: Vurgular bize âittir.

 

Yazar: Ümit Fehmi Sorgunlu
11-04-10
E mail: ufehmisorgunlub@gmail.com
 
 
Yorumlar: 0
Bu yazı için henüz yorum yapılmamıştır.
KARANLIĞA DOĞAN NUR (Hz. Peygamberimiz hakkında)
Online Kişi: 24
Bu Gün: 544 || Bu Ay: 5.934 || Toplam Ziyaretçi: 2.214.759 || Toplam Tıklanma: 52.114.049